Advertisement

 “Paranın varlığı mutluluğun garantisi değildir, ancak yokluğu mutsuzluğun garantisidir” şeklinde bir deyiş vardır. Bunu spor endüstrisine “Para başarının garantisi değildir, ancak parasızlık başarısızlığın garantisidir” diye uyarlayabiliriz belki. Yunan futbolu ister milli takım düzeyinde olsun; ister kulüpler bazında olsun, bu savı adeta yalanlarcasına belli bir başarı çıtası etrafında istikrar ile hareket ediyordu. Taa ki yakın zamana kadar…

Neydim değil…

Önce komşunun üç büyüklerinden 90 senelik maziye sahip AEK, yönetsel hatalar ve finansal darboğazlar sonucu 2012-13 sezonunda ligden düştüğünde üzülmüştüm. Ne de olsa Atina’daki İstanbulluların takımıdır AEK. Sonra da geçen senenin sonlarında okuduğum bir habere biraz şaşırmıştım: İkinci lig karşılaşmaları elverişsiz ekonomik sebeplerden dolayı süresiz ertelenmişti. AEK en dramatik olan ve en fazla bilinen hikaye ama zor durumda olan tek kulüp o değil. Yunanistan Süper Ligindeki takımların bütçelerinde yaptıkları kısıtlamalar inanılmaz. Neredeyse tüm takımlar kalburüstü oyuncularını kaybettiler. Yerli yetenekler de, yabancı yıldızlar da ücretlerin daha tatminkar olduğu Avrupa’daki diğer liglerin yolunu tuttular. Emin olun, eğer futbolcuysanız Yunanistan ligi kariyer yapmak için en ideal yer değil. Hem ligin kendisi tatsız tuzsuz bir hal aldı; hem de Yunan takımlarının 2000’li yılların başında kayda değer başarılar elde ettikleri Avrupa kupalarında, o yılları mumla arar oldular. Bir zamanlar banko 2 takımlarının gittiği, bazen 3 takım ile zorladıkları şampiyonlar ligine seneye Yunanistan Süper Ligi Şampiyonu ön eleme oynayarak katılmak durumunda.

Ülke ekonomisinde futbolu konumlandırabilmek adına biraz rakam da paylaşayım: Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, ana gelir kalemleri açısından bakıldığında sadece Yunanistan Süper Ligi bile 180 milyon Euro’luk bir büyüklük yaratıyor. Bunu tüm ekosistem bakış açısıyla değerlendirirsek çıkan resim çok daha dikkat çekici: 2.1 milyar Euro. Tahminlere göre bunun dörtte biri öyle ya da böyle, devletin kasasına giriyor. Üstelik toplamda 40.000 kişilik bir istihdam yaratılıyor. 11 milyon nüfuslu ve işsizliğin tavan yaptığı bir ülke için hiç de yabana atılacak sayılar değil… Peki, bu sürdürülebilir bir durum mu? Açıkçası statlardaki 5.000 kişilik seyirci ortalaması ve sponsorların kendi finansal problemlerine odaklanmaları başta olmak üzere birçok faktörden ötürü iyimser olmak en azından yakın vadede biraz zor.

Ne olacağım demeli

Kulüp takımlarına dokunduk. Gelin isterseniz biraz da milli takımı mercek altına alalım. 2004 yılında yani krizden yalnızca 4 sene önce Avrupa Şampiyonu olmuş, üst düzey turnuvalara neredeyse banko katılan bir takım vardı eskiden. Bu seneye kadar da böyle devam etti. Gerçekten, gene de çok iyi idare etti vaziyeti komşumuz. Lejyonerleri gene en üst performanslarını sergilemeye çalıştılar ülkeleri için mücadele ederken. Hatta birçok kritere göre 2008 sonrası dönemde Türkiye’den çok daha başarılılar. Euro 2012’de çeyrek final görmek, 2014 Dünya Kupası’na katılabilmiş olmak, yani daha ne olsun ki? Ama maçların yarısının tamamlandığı 2016 Avrupa Şampiyonası Elemelerinde, hem de kolay sayılabilecek bir grupta şu anda 5 maç sonrası 2 puanla sondan ikinci iseniz, bu artık bir şeyler değişti demektir. Vaziyet odur ki; eğer böyle giderse Euro’dan çıkar mı derken, belki de Yunanistan Euro 2016’dan çıkacak…

Türkiye için dersler

Diğer bir tarafta Türkiye örneği var: 2008 küresel krizi sonrası bile tek sene hariç büyümeye devam eden, Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi olan… Bir de Türk futbolu var: 2008 yılındaki Avrupa 3.lüğü sonrası; kulüplerimizin Avrupa Kupalarındaki bazı münferit başarıları dışında geçmişini özlemle arayan. Avrupa Şampiyonası Elemelerinde tünelin ucundaki ışığı görmek için işini mucizelere bırakan. Ve hepsinden ötesi, tüm bunlar olurken de futbola çok ciddi yatırımlar yapan… Statlardan, starlara birçok alanda her yıl milyonlarca dolar harcayan… Toplumda sportif başarı adına büyük beklentilerin oluştuğu bir Türkiye… Aslında konu gayet basit: ROI – Yani yatırımın geri dönüşü. Futbol bir endüstri diyoruz, kulüpler halka açılsın diyoruz, milli takım sponsorlukları diyoruz… Diyor, diyor ve tabii ki başarı hedefliyoruz.

Nasıl başlamıştım yazıma? Bir deyimi biraz değiştirerek… Bitirirken de aynısını yapayım bari: “Komşum sana söylüyorum, ülkem sen anla”.