Ve İtalya da düşer...
Bayram tatili boyunca global piyasalarda çok hareketli günler geçti. Pazartesi ve Salı günü Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu'nun istifa ettiği, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin iktidarı bırakacağı haberleri ile coşan piyasalar, bayramın son günü, yani dün, sert satışlarla karşılaştı. Satışlar öyle noktaya ulaştı ki; 10 yıllık İtalyan tahvilleri % 7.25 ile rekor seviyeye yükselirken, Euro/Dolar paritesi 1.35 ile son 1.5 ayın en düşüğüne geriledi.
Yüzeysel bir yaklaşımla baktığımızda satışın sebebinin ne Yorgo'nun ne de Silvio'nun iktidardan inmek ve başbakanlık koltuğunu bırakmak gibi niyetinin olmadığı görülüyor. Önce Papendreu işi sulandırıp, ' görevimin başındayım' dedi; sonra da Berlusconi erken seçim istedi ve piyasalar tekrar alarma geçti.
Ancak bu işin görünen yönü. Bugünlere gelinmesindeki en büyük sorun bence borç sarmalı ve güven erozyonu.
Önce özel sektörün borcu kamuya yamandı. Ne de olsa kamunun borç yükünün sorgulanacak hali yok diye düşündü. Daha sonra faiz oranları mimimun seviyeye indirilerek şirketlerin tekrar karlı hale dönmesi sağlandı. Başaralı da olundu gibi. ABD'de açıklanan son bilanço rakamlarında da kâr rakamları beklentilerin % 70 üzerinde geldi. Ancak istihdam, büyüme ve enflasyon konusunda bir arpa boyu yol alınamadı.
2011 Kasım ayı itibari ile önümüzdeki sene ABD'nin % 1, Avrupa'nın - %1 büyümesi öngörülüyor. Diğer yandan Amerika'da işsizlik hala % 9, Avrupa'da ise, örneğin İspanya'da % 20, Yunanistan'da % 16, Fransa'da %10 Almanya'da bile %8 seviyelerinde seyrediyor.
"Hormonlu büyüme" olarak tabir edilen, sadece şirket karlarının artığı ama tüketicinin cebine para gimediği son 3 yılın sonunda, 'takke düştü, kel göründü'.
Artık;
1- Tüketici, iş güvencesi olmadığı, olanın da enflasyon karşısında reel anlamda gelirlerinin azaldığı ortamda harcamak istemiyor.
2- 'Lenders', yani piyasalara kaynak aktaran yatırımcılar, borçlar konusunda çok hasass. Kamu bile olsa, eğer borç verilecek olan kurum ciddi borçlu ise para vermek istemiyor.
3- Şu anki borç oranları birçok ülke için sürdürülebilir değildir. Aslında birçok ülke mali olarak 'ZOMBİ', yani kağıt üzerinde işlevini sürdüren ama fiiliyatta batmış durumdadır.
4- Christine Lagarde'nın dediği gibi 'önümüzdeki on sene kayıp bir dönem' olacaktır. Dolayısı ile bu krizin atlatılması sanıldığından zor, uzun ve sancılı olacaktır.
Böyle bir senaryoya kim ne kadar hazır? Haritalar değişir mi? Bu işten kazançlı çıkan olur mu?
Hepsi zor ama yerinde sorular bence. Bunların cevplarını henüz bilimiyoruz ama net bildiğimiz şey; ' Kriz PART II: Ve ülkelere batar' şu an gösterimde.