Geçen yılın en önemli tartışmalarından biri, bankacılık kredi portföyündeki artış hızıydı. Geçen yılın büyük kısmında % 35'ler seviyesinde giden artış hızı, alınan önlemler ve dünyada yaşanan risk iştahının hızla daralması ile beklendiği ve hedeflendiği gibi % 25'ler seviyesinde tamamlandı.

Neden geçen sene bankaların kredi portföyünü konuştuk?

Bu sorunun direk cevabı Merkez Bankası. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı 2009 yılının sonunda (o zaman Başkan Yardımcısı'ydı) yaptığı bir sunumda cari açık ile ilgili faturayı büyük oranda bankaların vermiş olduğu kredi büyüklüğüne bağlamıştı. TCMB'nin yapmış olduğu hesaba göre kredi portöyündeki her % 5'lik artış cari açık rakamına 2.5 puanlık ek artış getiriyordu. Tabii geri kalan herşeyin aynı kaldığı kabul edildiğinde.

Dolayısıyla 2011'in büyük bir kısmında 'cari açıkta bir düzelme olacak mı?' sorusunun cevabı için bankaların toplam kredi portföyüne baktık. Sonuçta kredi büyüme hedefi tuttu ama cari açık rakamı tutmadı. GSMH'nin % 10'u ile rekor seviyeye çıktı.

Bugünkü konumuz 'neden yukarıdaki denklem çalışmadı?' değil. Aslında başlı başına bir yazı konusu olacak bu soru yerine 'bankalar 2012'de kredi vermek için neden çok iştahlı değil?' sorusuna cevap arayacağız.

Grafikte de görüleceği üzere yılın ilk 1.5 ayı sonrasında kredi portföyü büyüme oranları % 0.28 gibi bir ortalamaya denk geliyor. Yani kaba bir hesapla bu hızla giderse yıllık bazda % 15 büyüyecek bir toplam kredi stoğumuz olur. Ancak grafiğe dikkatli bakılacak olursa yeşille gösterilen kredi artış hızının haftalık % 0,75'lerden (yıllık % 40'lara gelir) % 0,28'lere gerilediği görülüyor. BDDK'nın Şubat'ın ilk haftası verilerine göre hazırlanan bu grafikte işin korkutucu tarafı bu oranın daha da düşmesi ihtimali. Yani bankalar yılın başından beri kredi büyümesinde frene basacak olurlarsa yıllık % 15'ler de yakalanamaz, yıl sonu % 4'lük büyüme hedefi de zora girer.

Garfikte diğer önemli konu ise kırmızıyla gösterilen mevduat artışı ve maviyle gösterilen 'Menkul Kıymet Artışı'. Bankalar önlerini göremedikleri 2012 yılında göreceli azalan fonlama kaynaklarını kredi vermek yerine menkul kıymet alarak değerlendirmeyi tercih etmişler. Bu arada mevduat rakamı artışındaki azalış da bankaların bilanço küçültmeyi tercih ettiklerini gösteriyor.

Peki neden kredi vermek yerine tahvil bono almayı tercih ediyorlar?

Piyasada konuşulan oranlar doğrultusunda bakıldığında 1 yıllık ortalama konut / araç kredilerinin % 15'ler bandında verildiğini duyuyoruz. Ticari kredilerin de % 13-15 bandında olduğunu öngörebiliriz. Yani ortalama 1 yıllık hazine bonosu faizinden ortalama  400-600 baz kadar yukarıda. Peki krediler üzerinde hala ciddi bir spread varken neden kredi artış oranı azalıyor?

İşte bunun cevabı biraz karışık;

1- Önce bu sene 2011 yılında olduğu gibi  bankaların önünde kredi almak için uzun kuyruklar oluşmuyor. Yani kredi talebi zayıflamış durumda.

2- Bankalar bu sene kredi verirken geçen seneden daha titiz davranıyorlar. Zorlaşan fonlama şartları ve özellikle Avrupa'da yaşanan kriz bankaların kredi verirken sektör bazında daha ince eleyip sıkı dokuyarak kredi vermesine neden oluyor.

3- Sektörde bazı büyük bankalar dahil olmak üzere sermaye yeterlilik rasyosunda ( Her ne kadar Avrupa ortalamasının üzerinde olsa da) % 15 seviyesi zorlanmakta. Basel II'ye göre % 8, BDDK'ya göre % 12 olması gereken sermaye yeterlilik oranı sektör ortalaması % 15,55'lerde. Yıl sonu Basel II etkisi ile beraber bu ortalama % 13-%14 seviyesine gerileyecek. İşte bu noktada bankaların uzun vadeli kredi vermek ve bunları aylık mevduatlarla fonlamak yerine daha rahat alınıp satılan tahvil portföyüne yönlendiğini görüyoruz.

Advertisement