İran'ın nükleer enerji anlaşması, artıları ve eksileri
İran'ın haftasonu açıklanan nükleer enerji konusunda anlaşması bölge için çok şey ifade etmekte. Gerçi bu anlaşma sadece 6 aylık bir süreyi kapsıyor ve süre sonunda daha zorlu bir süreç İran'ı beklemekte ama ABD ve İran'ın bir masanın etrafına gelip, antlaşma imzalayabilmesi tarihi bir olay.
İran anlaşmasının detayları
İran ve P5+1 diye tanımlaman ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa ve Almanya'nın nükleer enerji konusunda varmış oldukları anlaşmanın en temel özelliği bunun bir geçiş süreci olduğu. Yani 6 aylık süre zarfında İran kararlaştırılan oranda uranyum işlemeye devam edecek. Bunun karşılığında da bazı yaptırımlardan muaf olacak.
Bu süre içinde hali hazırda İran'ın Batı ülkelerindeki bankalarda dondurulmuş (frozen) durumda olan rezervlerinden 6-7 milyar dolarlık bir kısmı kendisine iade edilecek. Yine bu süre içinde günlük 1 milyon varil civarında olan İran'ın petrol sevkiyatının devamı öngörülüyor. İran'dan petrol alan başta Çin, Hindistan, Japonya, G.Kore ve Türkiye gibi ülkeler önümüzdeki 6 ay boyunca bu ticaretlerinde daha rahat olacaklar. Özellikle AB'nin İran'dan petrol sevkiyatı yapan tankerlere uyguladığı ambargonun da bu dönemde kalkıyor olması yine İran petrol sevkiyatı konusunda işleri kolaylaştıracaktır.
İran anlaşması bizi nasıl etkiler?
İlk etki anlaşmanın arkasından Brent petrol fiyatlarında görülecek olan gerileme üzerinden olacaktır. Hafta sonu yapılan anlaşmanın etkisi ile Brent petrol fiyatı ilk işlem gününde yüzde 2 oranında geriledi. Enerji uzmanları BRENT fiyatları üzerinde İran etkisinin çok yüksek olmayacağınu düşünüyor. Anak her halükarda bizim için kritik önemde olan global petrol fiyatlarının daha fazla yükselmemesi için önemli bir gelişme olduğunun da altı çiziliyor.
Diğer konu parasal olarak rahatlayacak olan İran'ın başta alt yapı olmak üzere bir çok sektörde para harcamaya başlayacak olması. Son dönemde uygulanan ambargoların da etkisi ile ekonomide ciddi bir gerileme yaşayan İran'ın alacağı parayı direkt yatırıma çevirmesi bekleniyor. Daha önce Irak'ta da gördüğümüz gibi Türk firmalarının bu süreçte İran'da iş almaları çok sürpriz olmaz. Ancak bir konuyu hatırlatmaktra fayda var, finansal ambargo duruyor. Dolayısı ile İran'da yapılacak işlerin ödemeleri yine eski sisteme tabii olacaktır. Yani ticaretin artması beklenebilir ancak para transferi konusunda eski ambargolar yerinde duruyor.
Madalyonun bir de diğer yüzüne bakalım,
Bilindiği gibi İran ve Türkiye bir süredir petrol alış verisi yapmakta. Bu ticarette İran sattığı petrolün parasını Türkiye'de ki kamu bankalarında tutuyor. Finansal ambargo sebebi ile paranın SWIFT sistemi ile transferi mümkün değil. Ancak İran ambargonun izin verdiği Türkiye menşeili ürünleriçin bu rezervini kullanabiliyor. Aynı zamanda geçen sene de çok konuşulduğu gibi zaman zaman Türkiye'den altın alımı (fiziksel taşınmak sureti ile) ile de bu bakiyenin kullanıldığını duymaktaydık. Şimdi yeni süreçte bizim gibi bir çok ülke (ABD dışı) benzer bir uygulamaya gidecek olursa muhtemelen İran ile yaptığımız petrol alışverişindeki göreceli avantajlı durumumuzu kaybedebiliriz. Yani İran için artık önümüzdeki 6 aylık süreçte AB ve ABD dışında petrol ihraç etmek isteyen bütün ülkeler aynı mesafede olacak. En azından kağıt üzerinde.
Olaylara bir de İran'ın bizde tutmak durumunda kaldığı rezervler açısında bakalım. NYT'ın haberine göre İran'ın Japonya, Hindistan, G.Kore, Çin ve Türkiye gibi petrol alışverişi olduğu ülkelerde 50 milyar dolar civarında bir rezervi birikmiş durumda. Finansal ambargo nedeni ile bunlar ABD Doları cinsinden değil yerel para birimleri yada Euro üzerinden o ülkelerin bankalarında duruyor. Türkiye'de kamu bankalarında İran'ın bir miktar rezervi olduğunu biliyoruz. Son anlaşma arkasından İran Türkiye'de ki paralarını bir başka ülke ile yapacağı ithalat için kullanır mı? Böyle bir durumda bizim cari açık fonlamasında kaybımız olur mu? İşte bunlar da sorulması gereken diğer sorular.
Son söz,
Suriye'den sonra bölgedeki diğer sıkıntılı konu olan İran sorununun da masa başında çözülebilme ihtimali her halükarda bölge için iyi haberdir. Ancak orta ve uzun vadeli gelişmeler bölgedeki her ülkeye aynı derecede pozitif katkı sağlamayabilir.