AB Parlamento seçimleri haftaya damgasını vurmuş durumda. Özellikle seçimlerde Fransa, Danimarka ve Avusturya'da AB karşıtı partilerin 1. sırada çıkması batıda deprem etkisi yarattı. Diğer yandan İngiltere'de AB Parlamento seçimlerini, yüzyıllık geçmişi olan İşci Partisi ve Muhafazakar Partinin önüne geçerek sadece 25 yıllık bir tarihi bulunan İngiltere Bağımsızlık Partisi'nin (UKIP) birinci sırada bitirmesi de dikkat edilmesi gereken bir diğer gelişme oldu. UKIP'in genel politikasının İngiltere'nin AB'den ayrılması ve ülkeye gelen insan göçüne karşı olduğu düşünülürse bu sonucun neden çok çarpıcı olduğunu anlayabiliriz.

-AB karşıtlığı artıyor

Son seçim sonuçlarının bize gösterdiği  2 gerçek var. İlki AB'de ekonomik krizin en yoğun hissedildiği ülkelerde yaşayanlar "daha fazla genişleme ve AB takım ruhu" gibi mevzularda tepkililer. Krizin faturası büyük oranda AB'nin genişleme kararına ve bu kararın getirdiği başta göç ve sonrasında artan işsizlik algısına kesilmiş vaziyette. Yani AB vatandaşları yaşadıkları ekonomik krizin bir numaralı sorumlusu olarak 28 ülkeye fatura edilen AB ve Yunanistan başta olmak üzere yapılan kurtarma operasyonlarının getirdiği yükleri görüyorlar.

Seçimin diğer net sonucu ise AB'de sadece Almanya Şansölyesi Merkel'in yerinin sağlam olduğu geri kalan ülkelerde hiçbir iktidarın koltuğunda rahat oturamadığı gerceği. Başta Fransa ve Yunanistan olmak üzere mevcut iktidarların aldığı şok sonuçlar AB'de iktidar partilerinin tahtlarının sallandığını gösteriyor. Bir de belki İtalya'yı bu durumdan ayrıştırabiliriz. Ciddi bir kriz yaşamasına rağmen İtalya'nın genç başbakanı Renzi'nin AB karşıtı Beppe Grillo'nun üzerinde bir oy alarak iktidarını koruduğunu görüyoruz.

Diğer bir örnek de İngiltere'den. UKIP'in başarısı İngiliz basınında geniş yer alıyor. İşci Partisi ve Muhafazakar Parti'sinin önünde seçimi 1. tamamlayan UKIP'in önümüzeki dönemde İngiltere'nin AB politikaları konusunda vereceği yön muhtemelen " daha az entegre AB hikayesi" olacaktır.

-Draghi'nin işi zor

Anlaşılacağı üzere AB'de şu an kimsenin keyfi yerinde değil. Ne çekirdek kadronun ne de yeni katılanların "AB hikayesind " tatmin olduklarını söylemek mümkün. Teoride çalışıyor görünen ama pratikte zaten karar almanın ve hamle yapmanın zor olduğu AB karar mekanizması sanırım bu seçimlerden sonra iyice "köşeli ve tartışmalı" bir hale gelecek olması kaçınılmaz. Genişleme, göç, ekonomik yaptırımlar, ekonomik teşvikler konuları başta olmak üzere AB'den tek bir ses çıkması iyice zorlaşmış vaziyette.

Bu durumda gözler yine Draghi'ye dönecek. Daha önce EURO'yu kurtarmak için "Ne gerekirse yapılacak!" diyen ve AB tarihinin en büyük para basma ve kurtarma operasyonlarına imza atan Draghi'den yeniden devreye girmesi ve ekonomik krizin etkierinin azaltılması istenecektir. Yeni bir likidite operasyonu, negatif faiz yada ne gerekirse...

Ancak...

Şunu unutmamak lazım ki her ne kadar Avrupa Merkez Bankası bağımsız da olsa Draghi bağımsız karar alacak da olsa AB'nin siyasi rolünün tartışıldığı ve "ANTI AB" yandaşlarının oranın % 30'u bulduğu bir noktada Draghi'nin de verebilcekleri sınırlı olacaktır.

Son söz:

EURO için AB Parlamento seçimleri orta ve uzun vadede ciddi bir erimenin mihenk taşı olarak tarihe geçebilir.

Advertisement