Advertisement

Dünya ekonomi tarihinde çok enteresan günlerden geçiyoruz. Davos'ta yapılan 2017 Dünya Ekonomi Forumu'nda onur konuğu olarak dünyanın en büyük komünist partisi lideri ve aynı zamanda Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping davet edilmiş. Her yıl dünya finans piyasalarının en önde gelen isimlerinin, kapitalizmin ya da küreselleşmenin en hızlı savunucularının boy gösterdiği Davos'ta bu sene ilk gün damgasını dünyanın en büyük komünist ülkesinin lideri vurdu.

“Küreselleşmeyi  terk etmememiz lazım”

Bunu kim söylemiş olabilir? S&P’deki şirketlerin toplam karlarının yaklaşık yüzde 40’nın ABD dışındaki operasyonlarından getirdiğini bilen üst düzey bir ABD’li siyasetçi? Ya da, uluslararası binlerce banka, fon, varlık yönetim şirketini Londra’da toplamayı başarmış ve şehri dünyanın kıskandığı bir finans merkezine dönüştürmüş bir İngiliz politikacı? O da mı değil? Peki o zaman  son 10 yıldır yüzde 1 ortalama ile büyüyemeyen, bankalarındaki  350 milyar Euro değerinde batık krediyi “ECB’nin tahvil alımlarına” güvenerek yönetmeye çalışan bir İtalyan hükümet temsilcisi mi?

Başlıktaki açıklamayı yapan kişi, girizgahta bahsettiğimiz Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’den başkası değil. Şi diyor ki “Bazıları ortaya çıkan ekonomik kaos için küreselleşmeyi suçluyor. Küreselleşme yüksek büyüme ile beraber gelir dağılımı adeletsizliği getirdi. Sonucu bu şekilde görüp , küreselleşmenin katkılarını alıp yan etkilerini beraber tedavi etmemiz lazım”

Evet durum bu…  Dünyaya ABD’nin ve onun yönetimindeki  Batı’nın tanıştırdığı ve daha sonra da sürekli “cilaladığı” küreselleşmeyi 2017’de hem de birçok Batı ülkesinin açıkça eleştirdiği noktada savunun Çin oldu.

Trump'ın riskli oyunu

Trump’ın ilk söylemlerinden anlaşılan, ABD’nin hem ticarette, hem güvenlik konularında hem de uluslararası siyasette “ortayı bulan denge ülke” olması gibi daha önce alışık olduğumuz lider/yönlendirici ülke olma vasfını sürdürmekte ısrarcı olmayacak gibi. Tabii bu daha Trump’ın ilk günleri. Önümüzde uzun bir 4 sene var. Ama Trump şu ana kadar; Nato üyelerine “Maliyetini karşılamayanı biz korumayız” , ABD ile serbest ticaret anlaşması imzalamak üzere olan AB ve 12 Asya ülkesine “Bu anlaşmaları unutun”  dedi. Hatta ABD’nin uzun gayretleri sonucu sağladığı  P5+1 anlaşması sonucu ortaya çıkan İran’ın yeniden dünya ile entegresine Trump’in ilk günden karşı çıkmasını da bu söylemlere ekleyebiliriz. Suriye’de ABD’nin, Türkiye ve Rusya’nın arabuluculuğunda yapılan ateşkesin dışında kalması da aynı minvalde bir başka gelişme.

Bütün bu gelişmeler bize, önümüzdeki 4 yıl Trump’lı ABD’nin daha içine kapalı, yerelleşmeyi savunan ve dünyadaki gelişmeleri biraz daha uzaktan takip edeceği bir dönem olacağı sinyallerini veriyor. İşte soru da tam burada geliyor. ABD’nin boşaltacağı bu alanı kim doldurabilir? Evet doğru tahmin ettiniz “ dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin” En azından bugünlerde batı medyasında yapılan ilk yorumlar böyle.

Askeri güç ve siyasi ve politik etki alanı açısından Çin’in sanırım ABD’den “liderlik rolü” için alabileceği çok alan olacağını düşünmüyorum. Belki Çin , ekonomik olarak yıllarca yatırım yaptığı “Afrika’da” ve ABD’nin TPP anlaşmasından geri adım atması sonrası “çevre Asya ülkelerinde”  etkinliğini biraz daha artırabilir. Ancak daha ötesi için Çin’in daha alması gereken çok aksiyon var. Öncelikle de “ekonomik olarak son 15 yılda yarattığı kazanımları tutabildiğini” göstermesi gerekiyor ki , ona da ben oldukça temkinli yaklaşıyorum.