Advertisement

Dün Merkez Bankası, ‘alınan önlemlerin sonucunu görmek ve daha sonra tekar pozisyon almak' şeklinde özetlenebilecek faiz kararını açıkladı. Bu karar, piyasanın Şubat ve Mart ayı boyunca iki konu üzerinde yoğunlaşacağı anlamına geliyor. Bunlardan ilki, bankaların kredi portfüyündeki artış ve diğeri cari açık rakamı olacak. Bugün cari açık rakamının piyasaya ne dediğine yoğunlaşalım.

Yıllıklandırılmış aylık cari açık grafiğine bakıldığında, Türkiye için bu konunun ne kadar elzem olduğunu bir kez daha anlıyoruz. 2002-2005 arasında aylık 1,5-2 milyar dolar cari açık veren Türk ekonomisi, 2005-2008 yılları arasında yüksek büyümenin ve 1,20'lere kadar düşen USD/TRL kurunun da etkisi ile aylık ortalama 3-4 milyar dolar açık veren bir ülke oldu. 2008 Temmuz ayında o zamana kadarki en yüksek aylık cari açık rakamını (5,5 milyar dolar) verdik. Aynı dönemde USD/TRL'nin 1,15 seviyesine kadar gerilemiş olmasının tabii ki gözden kaçırılmaması gerekiyor.

2008 yılı ikinci yarısında ortaya çıkan Lehman depremi bizi hem cari açık, hem de aşırı değerli TL sorunundan kurtardı. Sadece 8 ay sonra Şubat 2009'da aylık cari açık rakamı  - 5,5 milyar dolardan neredeyse artıya geçmek üzereydi. Bu arada kur da 1,15 seviyesinden 1,70 seviyesine kadar yükseldi.

Görüldüğü gibi cari açıkla ilgili sorunlarımızı şimdiye kadar kendi kendimize çözememişiz. Yani ya bir global kriz olması  ya da içeride bir siyasi kriz çıkması gerekmiş. Bu sefer yapılmak istenen kurun biraz da zorlama ile dolara karşı devalue olmasını sağlamak ve cari açık rakamını en azından tekrar aylık - 3,5, - 4 milyar dolar seviyesine düşürebilmek. Bunun ilk ayağında başarılı olundu. Kur 1,40'tan 1,60'a çıktı. Bakalım daha önce çalışan mekanizma bu sefer de çalışacak ve cari açığı aşağıya çekebilecek mi?