Advertisement

'Sahne 1 ne zamandı?' diyenler için küçük bir hatırlatma yapalım. Kur savaşları ifadesi ilk olarak Brezilya Maliye Bakanı Mantega tarafından 2010 yılı sonlarında kullanılmıştı. ABD'nin para basmaya devam etmesi ve doların zayıflığı sebebiyle bütün dünyanın dolardan kaçıp başta büyümenin yüksek olduğu gelişmekte olan ülkeler olmak üzere diğer kurlara yöneldiği o dönemde Kur Savaşları çok gündemdeydi. Birçok ülke kendine göre önlemler almak zorunda kaldı. Vergi koymaktan faizleri indirmeye kadar seri uygulamalar gündeme geldi.
 
Hatırlanacağı gibi, Türkiye de faizleri indirdiği ve zorunlu karşılıkları artırdığı yeni senaryosuyla 2010 Aralık ayında kur savaşlarında politikasını değiştirdi. Aynı dönemde, birçok ülkenin artan enflasyon sebebiyle faizleri artırdığı ve Türkiye'nin gelişmelerin gerisinde kaldığı yönünde eleştirilerin de çokça yapıldığını anımsıyoruz. Gerçekten de son 4 ayda biz politika faizlerini 75 baz puan düşürüp, zorunlu karşılıkları ortalama 800 baz puan yükseltirken, Brezilya faizlerini % 11.75'e, Çin % 6,30'a, Polonya % 4'e çekti. Ayrıca  Brezilya yabancılara % 6 alım satım vergisi koyarken, birçok Uzakdoğu ülkesi daha önce yabancılara tanıdığı vergi istisnalarını devre dışarı bırakarak önlem almaya çalıştı.
 
Bugün 'kur savaşları 2' diye manşet atmamızın sebebi ise, Brezilya'nın para birimi Real'in değer kazancı sürdürülemez noktasına gelince yerli bankalara 2 yıl vadeye kadar yurt dışından aldıkları tüm sendikasyon, kredi vs. gibi kaynaklara % 6 vergi getirmesi oldu. Daha önce burada 90 günden sonrası vergi dışıyken Mantega, 'Artık sıcak para istemiyorum' dedi ve burada 2 yıla kadar olan tüm yurt dışı fon aktarımlarına vergi koydu.
 
Bundan sonrasında gözler diğer ülkelerde olacak. Özellikle son IMF raporundaki 'fon girişleri bir noktadan sonra ülkeler için yıkıcı olabilir. Her ülke kendi dinamiklerine göre önlemler almalıdır' ifadesi yakından takip edilecek. Brezilya örneğini başta Güney Afrika olmak üzere birçok ülke takip edebilir. Bu noktada gözler tekrar Türkiye'ye dönecektir. Merkez Bankası'nın zorunlu karşılık oranları artışı ile cevap verdiği bu süreçte diğer düzenleyici kurumların da devreye girmesi şart olacak gibi.
 
IMF'nin şu ana kadar para girişleri ve kurun değerlenmesi noktasında iyi iş çıkarttı dediği Türkiye'nin oyundaki avantajlı durumunu koruması için Merkez Bankası'nın yanında başta hükümetin, sonra da BBDK, SPK gibi kurumların daha aktif rol alması elzem görülüyor.