Advertisement

Hatırlayacaksınız Lehman Krizi sonrasında ABD'de yapılan en önemli işlerden biri ABD Bankalarının bilançolarının ne hale geldiğini anlamak ve işlerin daha kötüleşme ihtimaline karşı stres testi yapmak olmuştu. 2009 ortalarında yapılan bu testte içlerinde ABD'nin 10 büyük bankasının da bulunduğu toplam 19 ABD Bankası'nın 75 milyar dolarlık bir sermaye yapılandırması yapması gerektiği ortaya çıktı.

Hatırlatmak için Bank of America'nın 34 milyar dolar, Wells Fargo'nun 14 milyar dolar ve Citibank'ın 5.5 Milyar dolarlık yeni ek kaynağa ihtiyacı olduğu ortaya çıktı. Bu bankalara iki aylık bir süre verildi ve bu sürenin sonunda inandırıcı bir yol haritası ile gelmeyenlerin fona devredileceği belirtildi.

İşin ciddiyeti karşısında gerek hisse satışı ile, gerek de yurt dışı iştiraklerin satışı ile bütün bankalar bu parayı buldu ve sermayelerini güçlendirdi. Bu süreç içerisinde ABD'li bankaların başta Körfez ülkeleri olmak üzere, nakit varlıkları yüksek olan grup ve fonları ikna ederek bu kaynağı yarattığı gözlemlendi. Yani piyasalarda şu an yaşanan durgunluk korkuları, resesyon endişelerinin hiçbiri yokken, ciddi ölçüdeki yurt dışındaki kaynağını kendi bilançolarına kattılar.

Peki Avrupa Bankaları bu süreçte ne yaptı?

Onlara da stres testi uygulandı. Hem de iki kez. İlki 2010 Temmuz ayında yapıldı ve 91 bankanın girmiş olduğu bu testten sadece 7 banka kaldı. Bu 7 bankanın toplam 3.5 milyar euroluk bir sermaye artışı ile güçlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Daha sonra  bu testte aranan şartların yumuşak kaldığı, sektördeki gerçek hasar ve riskin ölçülemediği iddası ile bir kez daha stres testi yapıldı. Bir sene sonra Temmuz  2011'de yapılan ikinci stres testi de yine 91 bankaya uygulandı. Bu sefer 9 bankanın kaldığı bu testten çıkan sonuç, yine benzer bir  rakamdı. Testten kalan bankaların toplam 3,5 milyar euroluk bir sermaye artışı yapmak zorunda kalacağı anlaşıldı.

ABD'nin 75 milyar dolarlık kaynak bularak bir ölçüde atlatabildiği bankacılık krizini, Avrupalılar kendi ölçümlerine göre sadece 10 milyar dolar ile atlatabileceklerini öngörmüşlerdi. En çok güvendikleri nokta da; ABD'de olan ipotekli ev kredileri (mortgage backed securities) furyası Avrupa'da olmamasıydı. Dolayısı ile Avrupalı Bankalar için çok da endişe edilmesine gerek yoktu.

Bugün gelinen noktada ise evdeki hesabın çarşıya uymadığı görülüyor. Grafikte görüldüğü gibi Avrupanın her ülkesinden bankalar tabiri caiz ise mum gibi eriyor. İpotekli krediler değil ama portföylerdeki Yunan, Portekiz yada İtalyan tahvilleri, bankaları vurdu. Diğer yandan hızla soğuyan ekonomilerde şirketlere verilen krediler vurmaya başladı. En önemlisi 2 testte elde edilemeyen ve ciddi endişe kaynağı olan bilançolarına olan azalan güven, bankaları da vurmaya başladı.