Bloomberght
Bloomberg HT Görüş İrfan Donat Gıda Krizi – Tarım, Ekoloji ve Egemenlik

Gıda Krizi – Tarım, Ekoloji ve Egemenlik

Giriş: 06 Ocak 2016, Çarşamba 17:12
Güncelleme: 06 Ocak 2016, Çarşamba 17:13

Aslında bu yazıyı yılbaşından önce yazmayı planlıyorduk ama yoğun gündemden dolayı bir türlü sıra gelmedi.

Bugün size tarıma ilgi duyan, tarımın hem Türkiye'de hem de küresel anlamda ekonomisi, politiği ve sosyolojisini kavramaya çalışanlar için bir kitap ve yazardan bahsedeceğiz.

Kitabın ismi “Gıda Krizi – Tarım, Ekoloji ve Egemenlik”... Yazarı ise 37 yıldır tarımla bir fiil uğraşan, Tarım Bakanlığı'nda 7 yıl görev almış, şimdilerde ise Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Kurucu Genel Başkanı olarak mücadelesini sürdüren Abdullah Aysu.

Kitap, okuyuculara önemli bir soru soruyor: Köylüsüz, çiftçisiz bir tarım mümkün mü?

Abdullah Aysu, bu sorunun cevabını verirken yaratılan yanlış ve sistematik algıya şu sözlerle dikkat çekiyor: “Dünyada yanlış bir algı yönetimi hakim. İçinde kimyasalların da olduğu endüstriyel tarım yapılmadığı, uygulanmadığı takdirde insanlığın aç kalacağı yönünde kamuoyuna bir bilgi empoze ediliyor. Oysa Birleşmiş Milletler'in (BM) yaptığı çalışmalara bakıldığında durum çok farklı. BM'nin verilerine göre kimyasala dayanmayan küçük köylü tarımı, endüstriyel tarıma göre yüzde 50 ila yüzde 120 arasında daha fazla verimliliğe ulaşmış durumda.”

2014 yılını “Aile Çiftçiliği”, 2015'i “Toprak Yılı” ve 2016'yı “Bakliyat Yılı” ilan eden BM'nin çığlık çığlıga dünyaya bir mesaj vermeye çalıştığını söyleyen Aysu'ya göre, empoze edilenin aksine endüstriyel tarım ile birlikte aslında tarım kıtlığa doğru ilerliyor.

Bunu farkeden BM ise söz konusu başlıkları belirleyerek toprağa, suya saygılı ve insan sağlığı için risk oluşturmayacak bir köylü tarımına dönülmesini hedefliyor.

Aslında ana mesaj oldukça açık. Toprakla barışık hale gelmemiz gerekiyor.

Dünyada gıda üretiminin yüzde 110-120 seviyelerinde olduğunu hatırlatan Abdullah Aysu, bu durumda mantıksal olarak dünyada aç insanın kalmaması gerektiğini söylüyor.

Üretim tarafında tablo böyleyken, 800 milyon insanın her gece yatağa aç gittiği bir dünyada 1,2 milyar insan da obezite ve aşırı kilo nedeniyle sağlık sorunları yaşıyorsa sorunun üretim tarafında değil gıda üretiminin adil dağılımı ve tüketimi tarafında yaşandığı daha net anlaşılıyor.

Daha somut bir ifade ile Avrupa ve ABD gibi gelişmiş ülkelerde yüzde 30-40'ları bulan gıda israfı Afrika'daki açlığı bitirebilecek bir boyutta.

Abdullah Aysu'ya göre dünyanın 6 milyar değil 9 milyar insanı doyurabilecek bir kapasitesi var aslında.

ÇİFTÇİ Mİ TARLA BEKÇİSİ Mİ?

Kitabında yer verdiği konu başlıklarından yola çıkarak sohbet ettiğimiz Abdullah Aysu, küresel tarım politikalarında şirket tarımcılığının ön plana çıkartıldığını, bu durumun da tarımda hızla tekel bir yapı oluşturduğuna işaret ediyor.

Yoğun bir kimyasal ilaç, gübre ve mekanizasyon kullanımı ile yapılan tarımı şirket tarımcılığı olarak niteleyen Aysu, şirketlerin tarımsal üretime girme süreci ve sonrasını şöyle değerlendiriyor: “Şirket tarımcılığında işin bam teline tohuma dokunarak başlanıyor. Şirketlerin ürettiği ve çiftçiye sattığı tohumdan bir yıl sonra köylü yeniden tohum elde edemiyor. Oysa çiftçi, ürettiği üründen tohumunu ayırabilene denir. Ürettiği üründen tohumunu ayıramıyorsa o kişi çiftçi değil, tarla bekçisidir artık.”

Hibrit tohumların da özelliklerine dikkat çeken Aysu, hibrit tohumdan verim elde etmenin yolunun çok su ve gübre vermekten geçtiğini söylüyor.

Verilen kimyasal gübrenin sadece o ürüne gitmediğini, beraberinde diğer otları da geliştirdiğine dikkat çeken Aysu, oluşan döngüyü şöyle özetliyor: “Hızla gelişen otlar çiftçinin ana ürününe ortak oluyor. Aynı otlar, yetişecek olan sebze ve meyveye zarar verebilecek böceklerin yumurtalarını da yapraklarında gizliyor. Bu durumda üretici verim alabilmek için fazla su ve gübre veriyor. Yabani otları yok etmek içinse kimyasal ilaç veriyor. Böcekleri zararsız hale getirmek için de kimyevi ilaç kullanıyor. Kullanılan kimyasal gübre ve ilaçlar hem toprağı hem de yeraltı sularını kirletiyor. Tüketilen gıdalar üzerindeki kalıntılar da insan sağlığını tehdit ediyor.”

Abdullah Aysu, bu kısır döngüyü yaratan ve doğadaki tüm canlıları riske atan organize yapıya dikkat çekiyor.

Dünya üzerinde ilacı, gübreyi ve tohumu üreten 10 şirketin küresel tarımda egemen bir yapıya büründüğünü hatırlatan Aysu, tohumu toprağa atan çiftçinin fasit bir daireye girerek küresel şirketlere teslim olduğunu belirtiyor.

Özetin özetini “Küresel bir köy olduk” sözleriyle ifade ediyor Abdullah Aysu.

Küresel 10 şirketin yönlendirmesi ile tüm dünyada çiftçiliğin ortadan kaldırıldığını, şirketleşen tarımla birlikte toprakların da şirketlerin eline geçmeye başladığına dikkat çekiyor.

Abdullah Aysu ile sohbetimiz kitabın sadece birkaç başlığından ibaret.

“Gıda Krizi – Tarım, Ekoloji ve Egemenlik” adlı kitap, şirketlerin hakimiyeti altındaki gıda üretiminin yol açtığı küresel kriz ve Türkiye’deki yansımalarını üç ayaklı bir perspektifle, tarım, ekoloji ve egemenlik arasındaki ilişkileri odağa alarak inceliyor.

Alternatif gıda üretim, dağıtım ve tüketim yollarını araştıran kitapta gıda güvenliği, GDO’lu tohumlar, yerel tohumlar, tarımsal üretim sistemleri, organik tarım modeli, bilge köylü tarım tarzı, Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası, kooperatifler ve küçük aile çiftliği gibi oldukça ilginç ve herkesin bilmesi gereken konu başlıkları var.

Kısacası bugün sıkça tartıştığımız gıda fiyatlarındaki yüksek seyirden tutun da güvenilir gıdaya ulaşım sorunlarına kadar birçok güncel meselenin nedenleri, sonuçları ve çözüm önerileri bu kitapta yer alıyor.

Okumanızı tavsiye ederiz.