Nereye kayboldu bu balıklar?
Balıkçılarımızın geçen yılın eylül ortasında 'vira bismillah' diyerek açtıkları avlanma sezonu sona erdi. Bereketli bir sezondan bahsetmek zor.
Sektör temsilcileri ile konuştuğumuzda pek de iç açıcı yorumlarda bulunmuyorlar.
Zaten tablo da ortada... Son yıllarda denizlerde avcılık adeta can çekişir boyutlarda. Her geçen yıl avcılık yoluyla elde edilen balık miktarı hızla düşerken, kültür balıkçılığı olarak bilinen yetiştiriciliğin oranı artıyor.
Bunun birçok nedeni var ama vahim tabloyu anlamak adına önce isterseniz eldeki son resmi rakamlara bir göz atalım.
Türkiye'de 2000'li yıllarda avcılık ile elde edilen su ürünleri miktarı 503 bin tonu aşarken, 2014'te bu miktar 302 bin tonlara kadar geriledi.
Peki arz-talep dengesi nasıl sağlandı derseniz cevabı kültür balıkçılığında gizli. Çünkü 2000'li yıllarda su ürünleri yetiştiriciliğinden elde edilen miktar 79 bin ton seviyelerinde iken 2014'te bu rakam 235 bin tonu aştı. Oransal olarak baktığımızda bir dönem denizlerde avcılıkla elde edilen balık oranı yüzde 90'ları bulurken bugün yüzde 55'lere gerilemiş durumda.
Bu trend dünyada da paralel bir seyir izliyor. Ama biz yine kendi karasularımıza dönelim ve son 10 yılda geldiğimiz noktayı görmek açısından rakamları irdelemeye devam edelim.
Mesela hamsi... 2004'te 340 bin ton seviyesinde avladığımız hamsi 2014 yılına geldiğimizde 96 bin tona gerilemiş.. Aynı dönemde istavrit 27 bin tondan 16 bin tona düşmüş. Lüfer derseniz 19 bin tondan 8 bin tona inmiş. Bakalorya, barbunya & paşa barbunu ve kalkan türlerinde de tablo farklı değil.. Hepsinde kayıplar yaşanıyor.
Bloomberg HT'de yayınlanan Tarım-Analiz programına katılan İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saadet Karakulak, balık stoklarındaki azalma kadar balık türlerinin neslinin de tehlike altında olduğuna dikkat çekiyor.
Bu durum tek bir nedene bağlı değil ancak bunlar arasında en önemli etken olarak 'balıkçılık baskısı' gösteriliyor.
Prof. Dr. Karakulak'a göre aşırı avlanma, yüksek balıkçılık kapasitesi, ileri teknoloji gibi nedenlerin yanında küresel iklim değişikliği, deniz kirliliği ve istilacı türlerin Türkiye sularına giriş yapması gibi faktörlerin birleşimi sonucu balık stoklarında ciddi azalmalar var.
İklim değişikliğinin etkilerini biraz daha açmasını istediğimiz Prof. Dr. Karakulak, balıkların göç yollarında su sıcaklığının önemli rol oynadığına dikkat çekiyor. Çünkü su sıcaklığı ve beslenme durumuna göre balıkların göçleri şekilleniyor.
Su sıcaklığının artmasının okyanus dolaşım modeli, tuzluluk ve Ph gibi birçok faktörün değişmesine yol açtığını kaydeden Prof. Dr. Karakulak, bunun da eko-sistemde riskler yarattığına vurgu yapıyor.
Prof. Dr. Karakulak, “Balık stoklarının göçlerinde, üreme periyotlarında ve beslenme kalitesinde de düşüşler var. İklim değişikliğinin etkisiyle Kızıldeniz'den çok sayıda türler ülkemiz sularına yoğun giriş yapıyor. Bu da kendi endemik türlerimiz üzerinde baskı oluşturuyor, risk yaratıyor” diyor.
Karadeniz'de orkinos ve kılıç, kaybolan balıklar arasında gösteriliyor. Deniz memelileri hızla azalıyor. Denizde fok görmek artık neredeyse mümkün değil. Kısacası eko-sistemde kaybolan bir tür, bununla beslenen diğer türleri de etkiliyor ve ortaya domino etkisi yaratan bir hasar tablosu çıkıyor.
Prof. Dr. Karakulak, bu türlerin eko-sistemden kaybolma sürecinin yavaş yavaş küçük boylu balıklara doğru kaydığına işaret ederek, “Eko-sistem bozulduğu için denizanası gibi istenmeyen ve ticari olmayan bazı türlerin artışı söz konusu. Mutlaka eko-sistem yaklaşımlı balıkçılık yönetiminin uygulanması lazım” çağrısında bulunuyor.
Bu noktada bir gerçekle de yüzleşmemiz lazım... Türkiye'de halen yasadışı, kayıtdışı, kuraldışı avcılık söz konusu.
Denizlerimizde balık sayısı azalırken diğer tarafta gelişen bir balıkçı filomuz var. Tekne sayımız 18 bin 600 civarında. Bunun 17 bin adedini küçük ölçekli balıkçılık oluşturuyor. Endüstriyel balıkçı tekne sayımızı 1,500 civarında.
1980'li yıllarda devlet teşvikleriyle balıkçı tekne sayımız çoğalmış. Tekne boyları ve motor güçlerinde ciddi artışlar yaşanmış. Ama maalesef gelişen bu balıkçı filoları için yeni av sahaları açılamayınca Türkiye sularında kendi balık stoklarımız üzerinde aşırı av baskısı ortaya çıkmış.
Prof. Dr. Karakulak'a göre mutlaka bu filolalar küçültülmeli ve avlanma, sahip olunan kaynaklarla orantılı olarak yapılmalı. Ya da gelişmiş ülkelerle anlaşmalar sağlanarak bu filolaların açık denizlere ve okyanuslara avcılık yapmaları için yönlendirilmesi gerekli.
Bir diğer risk ise işin 'kara' tarafında.
Balıkçılık sahalarının korunması gerekirken son yıllarda denizde kıyıların doldurulmaya başladığına dikkat çeken Prof. Dr. Karakulak, “Dolgu alanlarının yapılması maalesef balıkçılık kaynaklarımıza zarar veriyor. Kıyılarda yaşayan yavru balıkların beslenme sahalarını bozarak kaynaklarımıza en büyük zararı da balıkçının yanında yerel yönetimler de veriyor” diyerek uyarıda bulunuyor.
Peki balıkçılık sektöründe denetimler yeterli mi? Cevap 'hayır'.
Denetimlerdeki boşluk ve yetersizlik yüzünden balıkçıların illegal avcılığa yöneldiğini kaydeden Prof. Dr. Karakulak, tekne izleme ve elektronik göz sistemi ile denetimlerin artırılması gerektiğini belirtiyor. Daha da net söylemek gerekirse denetim tek bir noktada değil karada ve denizde nakiller de dahil olmak üzere birden fazla noktada yapılmalı ve elde edilen çapraz kontrollerle denetlenmeli.
Peki bu mevcut tablo değişmez ve bildiğimizi okumaya devam edersek bizi gelecekte ne bekliyor?
Onun cevabını da uluslararası raporlar veriyor.
Araştırmalara göre dünyada iyi bir balıkçılık yönetimi uygulanmayıp, balıkçılığa bu şekilde devam edildiği takdirde 2048 yılında tüm balıkçılık kaynaklarının tamamen ortadan kaybolacağı ortaya koyulmuş durumda. O yüzden balıkçılık kaynakları ile balıkçılık kapasitesinin orantısının çok iyi bir şekilde yapılması lazım.
Özetin özeti.. deniz ve iç sularımızdaki balık sayısı ve türlerine yönelik rakamlar her geçen yıl bir önceki yılı aratır nitelikte alarm veriyor..
Tehlike adım adım yaklaşıyor.
Karşı bir adım atmanın vakti gelmedi mi?
İrfan Donat
Bloomberg HT Editörü