Advertisement

Tavukçuluk sektörünün önde gelen şirketlerinden Keskinoğlu’nun 11 Haziran tarihinde konkordato ilan etmesi piyasada ciddi bir yankı yarattı.

Yumurta ve piliç eti piyasasında ilk sıralarda yer alan şirket, konkordato ile ilgili daha önce kısa bir açıklama yapmıştı ama akıllarda hâlâ bu sürece ilişkin bazı soru işaretleri vardı.

Biz de akıldaki o soru işaretlerini gidermek için Keskinoğlu şirketinin yöneticileriyle iletişime geçtik.

Konkordato sürecinin öncesinde yaşananları ve bu noktaya nasıl gelindiğinin hikayesini merak ettik.

Şirketin bundan sonraki döneme dair stratejisiyle ilgili sorular sorduk.

Yazılı olarak gönderdiğimiz sorulara Keskinoğlı Yönetim Kurulu adına yazılı olarak Bloomberg HT’ye özel cevaplar verildi.

Biz de bu soru ve cevapları noktasına virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşıyoruz:

Keskinoğlu bu sürece nasıl geldi? Rakamlarla biraz detaylandırabilir misiniz? Bu süreci yaşamanızda kamu tarafının yaptığı eksik ya da yanlış uygulama/kararlar oldu mu? Dış etkenler neler?

Aslında sektörümüz özellikle son 5 yıldır oldukça zor bir dönemden geçiyor. Yem hammadde fiyatlarının yüksek olması nedeniyle artan üretim maliyetleri, ihracat yapılan ülkelerin sınırlı olması, ihracatta ton başına verilen yetersiz teşvik bedelleri ve Türkiye’de tavukçuluk sektörü aleyhine yürütülen karalama kampanyaları sektörün büyümesinin önünde engel oluşturuyor.

Ayrıca, Avrupa Birliği tarafından Türkiye’den tavuk eti ve yumurta alımının engellenmesi, sınırlarımıza komşu olan bazı devletlerin koydukları vergiler nedeniyle dolaylı olarak Türkiye’den tavuk eti ve yumurta alımının engellenmesi ve sektörde yapılan plansız yatırımlar veya öngörülemeyen faktörlerin etkisi dikkate alınmadan yapılan hesaplamalar nedeniyle arzın talepten fazla olması sonucunda fiyatların baskılanması gibi durumlar da üreticileri zor durumda bırakıyor.

Örneğin, yem içeriğinin yaklaşık yüzde 50’sini ithal ediyoruz ve Haziran 2017 ile Haziran 2018 arasındaki yem hammadde fiyatları arasındaki fiyat artışı yüzde 48,5 oldu. Bu maliyet artışlarını satış fiyatına yansıtmak dahi mümkün olmadı.

Türkiye tavukçuluk üretiminde dünyanın en büyük 8’inci üreticisi konumuna geldi ama global pazardaki en büyük üretici olan Ukrayna ve Brezilya’nın ton fiyatları bizden her zaman en az 100 dolar daha ucuz oluyor ve ton başına aldıkları teşvik bizim aldığımızın 3 katı kadar. Bu durumlar da bizim global pazardaki rekabete 1-0 geriden başlamamıza sebep oluyor.

Halbuki Türkiye’deki tesisler Avrupa standartlarından çok daha iyi teknolojilerle üretim yapıyor çünkü üretim tesislerimiz çoğu gelişmiş ülkeden ortalama 20 yaş daha genç. Diğer yandan sektöre baktığımızda, üretimin yüzde 60’ını gerçekleştiren şirketler arasında yabancı sermaye oranı 2 yıl önce yüzde 8 iken bu oran şimdi yüzde 25 seviyelerine ulaştı.

Bunun yanı sıra, tavukçuluk alanında uzmanlığı bulunmayan kişiler tarafından, bilimsellikten uzak iddialarla sektörümüze yönelik karalama kampanyaları yürütülüyor. Tavukçuluk alanında uzman olmayan kişi ve kurumların denetimsiz ve mesnetsiz söylemlerine maruz kalan sektörümüz hakkında tüketicilerde güvensizlik oluşmuş durumda. Kamu sağlığını en üst seviyede gözeten ve titizlikle yürütülen denetimlere karşı, kamu vicdanında haksız bir kanaat oluşturuldu. Tavukçuluk sektörü, uygulanan geriye dönük tam izlenebilirlik sistemi sayesinde Türkiye’deki en sağlıklı hayvansal üretim gerçekleştiren sektörlerin başında gelmektedir.

Çünkü her tavuğun ve yumurtanın üzerindeki numara, o tavuğun hangi kümeste yetiştiğinden tutun da o üretimi hangi devlet veterinerin denetlediğine kadar tüm detayları içeriyor. Tavukçuluk için görüş bildiren kişilerin, dünyadaki üretim koşullarına hakim olması ve bilimsel veriler ışığında iddialar ortaya koyması önemlidir. Medyanın da kamuoyunu bilgilendirirken sektör uzmanlarına söz hakkı tanıması çok büyük önem taşıyor.

Gelinen noktada bu sebepler yüzünden tüketim de yeterince artmıyor. Dünyadaki tüketime baktığımızda Amerika’da kişi başı tüketim 45 kg, Hong Kong’da 40 kg, dünya ortalaması ise 25 kilogramın üzerinde ancak Türkiye’de kişi başı tüketim hala 21 kg seviyelerinde.

Keskinoğlu’nun mevcut finansal zorluğa girmesinde ana etken neydi? (Kur riski, yükselen faiz maliyetleri, ihracat ve iç pazardaki daralma ya da büyüyememe mi?)

En önemli etkenlerin başında hammadde fiyatlarındaki ön görülemez artış ve ürün satış fiyatlarının benzer paralelde artırılamaması yer alıyor. Bunun dışında, elbette kredilerdeki yüzde 25’leri bulan yüksek faiz ve döviz kurlarındaki artış da önemli faktörlerden ikisi.

Son dönemdeki yatırım maliyetlerinin bu sürece gelinmesindeki etkisi ne kadar?

Yatırımlar için kullanılan kredilerdeki yüksek faizin yarattığı maliyet büyük bir etken, çünkü sektörümüzde en iyi sezondaki kâr marjı yüzde 3-5 seviyesine ancak ulaşabiliyor.

Konkordato öncesi hangi opsiyonları denediniz?

Var olan kredi borçlarımızı yapılandırıp daha uzun vadede ödemeyi hedefledik ancak canlı hayvan üretiminde ön göremediğiniz çok fazla değişken söz konusu.

Değişen duruma göre üretim kapasitenizi hızla revize etmek için hareket alanı maalesef hiç yok. Çünkü bugün kapasite azaltma kararı alsanız üretimdeki düşüş 6 ay sonra gerçekleşebilir.

Hammadde fiyatları o kadar hızlı değişiyor ki, örneğin 3 ay kadar önce soyanın tonu bir anda 390 dolarlardan 680 dolar çıktı, öyle zamanlar oldu ki hammaddeyi peşin almak zorunda kaldık.

Dolayısıyla, sektör bu maliyetler karşısında ayakta kalmak için çok fazla çaba harcıyor. Biz bu darboğazı aşmak için uluslararası ortaklık görüşmeleri de yürüttük ancak verimli şartlar oluşmadı. Yaşadığımız nakit sıkışıklığının bir yansıması olarak kısa vadeli borçlarımızı vadesinde ödeyemez duruma geldik ve şirketin ticari faaliyetlerinin devam etmesi için konkordato ilan etmek zorunda kaldık.

Kayyum ataması sonrası şirketin yol haritası nasıl olacak? Bu süreç nasıl işleyecek? Keskinoğlu firması konkordato sonrası nasıl bir strateji izlemeyi düşünüyor?

Bizim durumumuzu bir kayyum ataması olarak değerlendirmek pek doğru değil. Bizde, devletin atadığı Hükümet Komiserleri şirket yönetiminde bize destek oluyorlar. Bu bizim için de yeni bir süreç, hükümet komiserleri ile tam bir işbirliği içinde çalışıyoruz.

Önceliğimiz şu anda şirketin ticari faaliyetlerinin sürmesini sağlayacak hammadde alımı, maaş ödemesi, enerji giderleri gibi ihtiyaçlara kaynak ayırmak.

Şu anda öncelikli olarak operasyonel maliyetlerimizi azaltacak bazı küçülme adımları attık, kârlılık odaklı büyüme stratejisi izliyoruz. Satış kanallarımızı konsolide ediyoruz, üretimimizi yumurta üzerine yoğunlaştırıyoruz. Bir taraftan ilave finansman için çeşitli kurumlarla görüşüp kaynak yaratmak üzere çalışmalarımızı yürütüyoruz.

Diğer taraftan da aktif değer satışı, ortaklık gibi konular da gündemimizde ancak tüm planlarımızı Keskinoğlu’nu her şart altında yola devam ettirecek şekilde yapıyoruz.

Konkordatoda borçların ödenmesine yönelik süre mi talep ettiniz yoksa indirim mi talep ettiniz?

Akhisar Asliye 1. Hukuk (Ticaret) Mahkemesi’nin 11.06.2018 günlü ve 2018 / 362. Esas sayılı dosyasıyla nakit sıkışıklığı nedeniyle konkordato müracaatı kabul edilmiş olup mahkeme tarafından 3 ay süre ile geçici mühlet kararı verilmiştir. Bu mühlet durum ve safahata göre yaklaşık olarak 23 aya kadar uzayabilmektedir.

Konkordato talebimizi mali tablolarımızı baz alarak “nakit sıkışıklığı” açısından sunduk. Hakim Bey’in kararı da yaptığı incelemeler sonucunda aynı yönde oldu. Bir de bildiğiniz gibi Konkordato “borca batıklık” açısından da ilan edilebilir ancak bizim bugünkü durumumuz o noktada değil. Nakit sıkışıklığımızı çözdüğümüz anda konkordatoyu hakim onayı ile kaldırtabiliriz. Biz bu aşamada sadece süre talep ettik, borçlarımızdan herhangi bir indirim talebinde bulunmadık.

Hem yumurta hem de beyaz et tarafında sektörün genel durumunu nasıl görüyorsunuz?

Sektörün yıllık ticaret hacmi 5 milyar dolar. Türkiye’de tavukçuluk üretimi, işlemesi ve ticaretinin yarattığı direkt istihdam 700 bin kişi, sektörün gelir yarattığı kişi sayısı ise yaklaşık 3 milyon dolayında.

Türkiye, piliç eti üretiminde 2015 yılı itibariyle dünyada 9’uncu sıraya yerleşti, 2017’de ise 8’inci sıraya yükseldi.

Üretim, 2017 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8,5 artarak, 2 milyon 225 bin tona yükseldi.

2017’de Türkiye’de 421 bin ton ile 537 milyon 500 bin dolarlık piliç eti ihracatı, 5 milyar 997 milyon adet ile 376 milyon 607 bin dolarlık yumurta ihracatı gerçekleşti.

Türkiye’deki piliç eti üretiminin yüzde 60’ını gerçekleştiren ilk 7 büyük üretici içindeki yabancı sermaye payı 2 yıl önce yüzde 8.3 iken bugün yüzde 25’e ulaştı.

Sektördeki artan maliyetlerle üreticilerin ayakta kalması çok kolay değil, önümüzdeki dönemde sektörde yabancı oyuncu sayısı daha da artabilir.

İrfan Donat

Bloomberg H Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com