Advertisement

Yerel seçimleri geride bıraktık.

Artık asıl gündeme odaklanıp, tarım ve gıda sektörünün kronik sorunlarına yoğunlaşma zamanı geldi de geçiyor bile.

Bugüne kadar ötelenen, palyatif adımlarla kısa vadeli çözüme kavuşturulmaya çalışılan sorunlar artık sadece kırsaldaki üreticinin problemi olmaktan çıktı, 82 milyonun ‘mutfak meselesi’ haline döndü.

O yüzden birçok sektörü kapsayan ve ekonomideki dönüşüm ihtiyacını özetleyen “yapısal reform” vurgusu, tarım ve gıda sektörü açısından da hiç olmadığı kadar önemli hale geldi.

Gıda Komitesi’nin uzun bir dönemdir gündeminde olan ancak bir türlü hayata geçirilemeyen politikalara dair beklentiler arttı.

Yerel seçimler dolayısıyla rafa kaldırıldığı ifade edilen birçok konunun önümüzdeki haftalarda tekrar raftan indirilmesi bekleniyor.

Bir tarafta istikrarsız ve öngörülemeyen üretici maliyetleri ve satış fiyatları, diğer tarafta yüksek seyreden tüketici gıda fiyatları Türkiye'de tarıma bakış açısının köklü şekilde değiştirilmesini gerekli kılıyor.

Tarımda artık sil baştan bir politika değişimi zaruri hale geldi.

Yol haritasının yeniden ve objektif şekilde çizilmeye ihtiyacı var.

Sektörün sadece belirli kesimlerini değil tamamını kapsayan, kucaklayan ve ortak paydada buluşturacak bir yol haritasından bahsediyoruz.

Tarım sektörünün kendi içinde farklı dinamikleri var ve bunlar dikkate alınmadığında karşınıza farklı türden sorunlar çıkıyor.

Ama bir üst perdeden bakıldığında aslında sorunların büyük çoğunluğunun da ortak noktada birbiriyle kesiştiğini görüyoruz.

O yüzdenden de üretimden pazarlamaya kadar tarım politikalarına bütüncül yaklaşılması gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz.

Hazır seçim sonrası yeni bir beyaz sayfa açılmaya hazırlanırken, tarım sektörünün kronik hale gelen ortak sorunlarını bir kez daha hatırlatalım istiyoruz.

1- Tarımda plansız üretim sorunu var. Kendi haline bırakılmış üreticileri doğru, etkin ve zamanında bir üretim-destek-pazarlama politikasıyla yönlendirmek mümkün. Yönlendiremediğiniz noktada arz-talep dengesini sağlamanız, dolayısıyla da ürünlerin fiyatlarında istikrarı yakalamanız çok zor. İki buçuk yıl önce açıklanan Milli Tarım Projesi kapsamında havza bazlı üretim modeliyle bu sorunu aşacaktık. İç tüketimden dış pazar dengelerine kadar birçok parametreyi gözeterek kimin, nerede, hangi ürünü ne kadar ekeceği, dikeceği ya da yetiştireceğine dair orta ve uzun vadeli bir politika oluşturacaktık. Ama gelinen noktada bunu hala başaramadığımız ortada.

2- Girdi maliyetlerindeki yüksek seyir, üretici üzerinde rekolteden verim ve kalite kaybına kadar birçok noktada olumsuz etkiye sahip. İthalata bağımlı bir üretim modelinde kur etkisiyle kırılganlığın daha da arttığı bir tarım sektörümüz var. Dolar ve Euro ile üretip TL ile satmak ne kadar sağlıklı ve sürdürülebilir?

3- Hep dile getirdiğimiz ve artık yazıp çizmekten yorulduğumuz bir diğer konu da üreticilerin dağınık yapıdaki konumu. Üretimden pazarlamaya kadar rekabetçi bir yapıdan söz etmek mümkün değil. İşini hakkıyla yapan ve başarılı şekilde işleyen az sayıdaki örnekleri dışarıda tutarsak işlevsiz ve etkinliği sorgulanan birlik ve kooperatiflerin sektöre katkısı bir yana üreticilerin sırtında yüke dönüştüğü ortada. Etkin ve doğru şekilde işleyenhesap verebilir ve denetlenebilir bir yapı içerisinde 'tabana dayalı kooperatif' modeli sayısı yok denecek kadar az. Hal böyle olunca kendi kaderine terkedilmiş durumdaki üreticiler de ne girdi fiyatlarını kontrol etme ne de ürünün satış fiyatını belirleme şansına sahip oluyor. Kendi başına organize olamayan üreticinin karşısında ise monopol ya da oligopol yapıya müsait bir “aracı” sistemleri ya da “zincirleri”

4- Son tarım sayımı 2001 yılında yapıldı. 17-18 yıl öncesinin verilerini güncelleyerek ortaya koyulacak hedeflere düşük hata payıyla ulaşmak ne kadar gerçekçi? Tarım sektörüne yönelik veri tabanının güncelliği, doğruluğu ve güvenilirliği tartışma konusu iken sağlıklı bir planlama ve projeksiyonlara nasıl ulaşılır? Tek cümleyle, ölçemediğin şeyi kontrol edemezsin, kontrol edemediğin şeyi de yönetemezsin. Bugünkü sorunların temelinde de bu yatmıyor mu? Türkiye’nin artık kapsamlı bir tarım envanteri çıkartması gerekiyor.

5- Her bakan değişikliğiyle sil baştan değişen tarım politikaları sürdürülebilirliğin önündeki en büyük sorun. Bakan ya da bürokratlara göre değişmeyen, piyasada devamlılığı ve istikrarı gözeten gerçekçi, altı dolu ve etkin bir tarım politikasına ihtiyaç var. Sadece bir kişi ya da kesimin değil liyakatli kadroların oluşturacağı politika ve stratejiler tarım ve gıda piyasasında öngörülebilirliği ve güveni sağlamada önemli bir rol üstlenecektir.

6- Tarım desteklemelerinin etki analizi hâlâ yapılmıyor. 2018 yılında 14,6 milyar TL olan ve 2019 için 16,1 milyar TL olarak açıklanan tarımsal desteklemelerin kırsaldaki ekonomiye katkısı ve çiftçinin refahındaki etkisi hesaplanamıyor. Bu sorun yıllardır Sayıştay raporlarında dile getiriliyor. Halbuki tarım politikalarının temel amacı tarım sektöründe gelir/refah düzeyini yükseltmek, üretim, verim ve ürün çeşitliliğini artırarak bu işi sürdürülebilir kılmaktır. Bunu sağlamanın temel araçlarından bir tanesi de tarımsal desteklemelerdir. Peki Türkiye'de merkezi yönetim bütçesinden yapılan tarımsal destekleme ödemelerinin tarımsal üretim üzerindeki etkisi ne kadar? Bilmiyoruz...

7- Tarım piyasalarında sağlıklı ve istikrarlı bir fiyat oluşumundan bahsetmek zor. Her ne kadar gündem bu aralar yaş meyve sebze olsa da et, süt, hububat gibi ürünlerin yanı sıra fındık, kuru üzüm, pamuk gibi farklı ürünlerde de sık sık fiyat dalgalanmaları yaşanıyor. Bitkisel ve hayvansal üretim kendi içinde farklı dengelere sahip ve denge bozulduğunda iki taraf da birbirinden etkilenir durumda. Söz konusu ürünler açısından serbest piyasa ekonomisi adı altında bir boşluk söz konusu. Belki de o yüzden tarım ve gıda sektörü açısından son dönemde manipülasyon ve spekülasyon iddiaları daha sık dile getirilir oldu. Bu noktada Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), Et ve Süt Kurumu (ESK), Tarım Kredi Kooperatifleri ve Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) gibi kurumlar olması gereken seviyede düzenleyici ve destekleyici etkiyi sağlıyor mu? Tarım ve gıda piyasalarında üretici ve tüketiciyi gözeten regülasyonlar yeterli mi? Bu soruların cevabı önemli. Kamu kurumlarının işlevselliği ve piyasayı regüle etme noktasında ellerindeki enstrümanları doğru zaman ve etkin şekilde kullanma kapasitesi de bir başka önemli nokta. Zira günlük ya da kısa süreli müdahaleler ve ithalat gibi sık sık başvurulan palyatif hamlelerin kalıcı çözüm yaratmadığı, tam aksine orta ve uzun vadede yerli üretimde kalıcı hasarlar yarattığı ortada.

8- Tarımın belki de en görmezden gelinen ve önemseyen konusu ise belki de en can alıcı nokta aslında. Kırsal kalkınma politikalarından Yani konuya sadece ekonomik açıdan bakmanın yanlış olduğu görüşündeyiz. Yaşlanan kırsal nüfus, köylerden kentlere devam eden göç ve tarımdan kopan kesimlere dair sonuçları yorumlarken, meselenin nedenlerine detaylı şekilde bakmak lazım. Eğitimden altyapıya, ulaşımdan sağlığa ve sosyal imkanlara kadar kırsaldaki şartların gözden geçirilmesi gerekiyor. Burada yerel yönetimlere de büyük iş düşüyor. Ve burada en önemli nokta söz konusu hizmetleri tarımı siyasete alet etmeden ve oy kaygısı taşımadan yapmak. Tarım artık siyaset üstü bir alan olarak görülmeli ve ‘araç’ olmaktan çıkıp ‘amaç’ olarak kabul edilmeli.

Tarım sektörüne dair daha sıralanacak ve detaylandırılacak çok madde var ama seçim sonrası biz kısa bir hatırlatma yapalım istedik.

Özetle, yeni hal yasası, perakende yasası, tanzim satışlar gibi konular daha çok tartışılır ve konuşulur ama mesele “büyük resmi” görmekte.  

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com