Tarım ve gıda sektörüne yönelik gelişmeleri bu köşeden aktarırken, zaman zaman da sektör paydaşlarının yorum ve mesajlarına yine bu köşede mümkün olduğunca yer vermeye çalışıyoruz.

Bugün sizlerle yine bir çiftçimizden gelen mesajı paylaşacağız.

Eskişehir’in Alpu ilçesinde tarımla uğraşan Özer Çolpan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Metalurji ve Malzeme Mühendisliği bölümü mezunu.

Mezuniyet sonrası kısa bir süre yurtdışında beyaz yakalı olarak çalışan Çolpan, daha sonra ailesinin tarım işleri nedeniyle Türkiye’ye kesin dönüş yapıyor.

Alpu Ovası’nda 7 farklı köyde yaklaşık 13 bin dönüm arazide sulu ve kuru tarım yapan Özer Çolpan ve ailesi, arpa, buğday, mısır, ayçiçeği, şeker mısırı, nohut, kuşyemi, bal kabağı, kavun, karpuz, lavanta gibi pek çok ürün yetiştiriyor.

2012’den itibaren işin başına geçen Özer Çolpan aynı zamanda aile işletmesi olarak sertifikalı tohum üretimi de gerçekleştiriyor.

Bize mesaj gönderen çiftçimizin tarımla nasıl bir bağı olduğunu anlamanız açısından kendisi hakkındaki bu özet bilgiyi yazının en başında paylaşmak istedik.

Özer Çolpan, “22 yıllık tarım trenindeki yolculuğum sürekli yeni ufuklara giden bir yolculuğa dönüştü. İlk başlarda tarlada bütün işleri çalışanlarımızla birlikte yaparak başladığım serüven, yıllar içinde edindiğim bilgi birikimini geliştirmenin yollarını aradığım bir hayat hikâyesine dönüştü” diyor.

Bu girişin ardından bilgi, teknoloji ve veriyi baz alarak üretim yapmaya çalışan önder bir çiftçi profili çizen Özer Çolpan’ın gönderdiği 2 farklı mesajı derleyerek paylaşıyorum:

“İrfan Bey Merhaba,

Yazılarınızı çok beğenerek ama bazen de üzülerek okuyorum. 26 Ocak’ta yazdığınız yazınız beni gerçekten çok üzdü. Çünkü bizim, tarımda ne kadar aciz bir durumda olduğumuzu o kadar açık ve net bir şekilde gösterdi ki…

Patates ve soğan hakkında yazmış olduğunuz yazınız aslında bize çözüme giden yolun ipuçlarını da veriyor.

Öncelikli olarak patates ve kuru soğanın depolama-saklama ömrünün sonunda satılıp tüketilmediği takdirde maalesef çöpe atıldığını, hiçbir koşulda değerlendirilemediğini kabul etmeliyiz.

Yine uzun yıllarda fiyatlardaki dalgalanmanın toplamda üreticiye para kazandırmadığını, bir ileri iki geriye giderek üreticinin (yeterli sermayesinin olmadığı durumlarda) sonunun hep hüsran olduğunu kabul etmeliyiz.

Patates ve soğan, zaman içinde artan fire yüzdeleriyle maliyeti yükseltmekte, en sonunda ise çürüyerek üreticiyi büyük bir zararla karşı karşıya bırakmaktadır.

Ancak çözüme giden yol için Amerika’nın yeniden keşfedilmesine gerek yok. Çözüm marketlerin meyve-sebze satan reyonlarındaki derin dondurucularda bizleri bekliyor.

Türk halkının taze meyve ve sebzeye olan sevgisi hiçbir zaman göz ardı edilemez ancak değişen şartlar bizleri alternatif çözümlerin varlığını kabul etmek zorunda bırakacaktır.

Amerika Birleşik Devletleri’nin büyüklüğünü ve insanların bu büyüklükteki bir ülkede taze meyve sebzeye ulaşmasının kolay olmadığını ve insanların yaşam şartlarının insanları işlenmiş, paketlenmiş ve dondurulmuş ürünler kullanmaya yönlendirdiğini görmekteyiz.

Bizim içinde doğranmış, şoklanmış ve paketlenmiş ürünler bu sektör için bir can simidi olacaktır. Bu yöntem üreticinin sadece belli yıllarda değil, her sene para kazanmasını sağlayacak bir yol açacaktır.

Ancak bu noktada ülkemizde sektörde yazınızda bahsettiğiniz direnç ve isteksizlik ön plana çıkmaktadır. Çünkü belli işletmeler fiyatlardaki dalgalanmalardan büyük kazançlar elde etmekte ancak bu kâr hiçbir zaman üreticinin cebine girmemektedir. Bu zinciri kırmanın yolu, herkes tarafından varlığı bilinen ancak ülkemizde maalesef hiçbir zaman uzun soluklu olamamış kooperatiflerden geçiyor.

Belediyeler, çiftçi kooperatifleri ya da benzeri kurumların kuracağı ürün işleme, şoklama ve depolama tesisleri bu konuda çiftçimizin mağduriyetini bir nebze olsun giderecek, aynı zamanda piyasadaki kontrolsüz fiyat artışlarını kontrol altına alacaktır.

Çünkü talebin fazla ve arzın az olduğu her atmosferde fiyatların yükselmesi kaçınılmazdır. Ama kullanım amaçlarını öngörerek iyi bir şekilde işlediğiniz, ambalajladığınız ve uygun ortamlarda depoladığınız ürünler bu konuda her zaman emniyet supabı görevi görecektir.

Fakat burada karşımıza çıkacak en büyük sorun, çiftçilerimizin bir araya gelerek ürettikleri ürünlerin daha değerli satılmasını sağlayacak olan kooperatiflerin profesyonel bir ekip tarafından şeffaf bir şekilde yönetilmesine dair…

"İTHALAT SORUNU ÇÖZMEZ, YARAYI DERİNLEŞTİRİR"

Tarımsal ürünlerde fiyatları baskılamak için yapılan ithalat, hiçbir sorunu çözemez sadece yarayı daha derinleştirir, üretimi baltalar. Amaç her zaman daha fazla üretmek, ürettiğimiz bütün ürünlerin değerini korumak olmalıdır.

Üreticimiz için önemli olan kazancının sürekli olmasıdır. 7 sene zarar edip, 3 sene kâr etmenin kumar oynamaktan hiçbir farkı yoktur. Tarımsal üretim, üzerinde kumar oynanmayacak alanların başında gelmektedir.

Soğan ve patates konusunda sizlerin ve tarım konusunda yazı yazan diğer kıymetli yazarların yazılarını, bu konuda yapılan programları büyük bir bütünün parçası olarak görüp, bunların bizi çözüme götüren yolda birer yol haritası olduğunu fark ettiğimiz zaman çözüme çok daha fazla yaklaşmış olacağız.

“SIKINTININ TEMELİ KISA VADELİ DÜŞÜNMEMİZ”

Sahip olduğumuz topraklar, kaynaklar ve insan gücüyle Hollanda’nın bize imrenerek bakması gereken yerde biz onlara imrenerek bakıyoruz.

Ya da Yeni Zelanda ile ilgili programınız bize hayvancılık konusunda kimin doğru yaptığını çok açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor.

Bütün sıkıntıların temeli her şeyi çok kısa vadeli düşünmemiz ve maalesef bunun sonucunda uzun vadeli üretim planları yapamamamızdan kaynaklanıyor.

Ne zaman bizler planlı, programlı çalışmaya başlayıp, yanlışlarımızdan ders alarak doğru ve iyi olanı yapmaya başlarsak işte o zaman bizler için her şeyin daha iyi olacağını düşünüyorum. Ama o zamana kadar bizler için yazılarınızda da açık ve net şekilde ifade ettiğiniz gibi işler bir ileri iki geri şeklinde devam edecek maalesef.

Çiftçimizin eğitim seviyesinin yükseldiği, işletmelerimizin maliyet hesabı, bütçe ve yatırım planlarını yapmaya başladığı zaman, işlerin Türk tarımı için iyiye gitmeye başlayacağından eminim.

Ama hepsinden önemlisi tarım yaptığımız toprakları en değerli emanetimiz olarak kabul edip, Türk tarım politikasını bunun çevresinde oluşturabilirsek, yaptığımız bütün üretimler bizi bir adım ileriye taşıyacaktır. Çünkü toprağımıza hak ettiği değeri verirsek, yaptığımız üretimler daha da kıymetlenecektir. Bu da bizleri dünyadaki kıt kaynakları kullanarak yapılan amansız üretim yarışında bir adım ileriye taşıyacaktır.”

Özer Çolpan’ın bize gönderdiği mesaj böyle…

Çiftçilerimiz bir taraftan yüksek maliyetlerle, zor şartlarda, tüm riskleri üstlenerek üretimlerine devam ederken, bir taraftan da yaşanan sorunlara çözüm önerilerini üşenmeyip bizlere yazıyorlar.

Üreticiye kulak vermek ve sorunlarına çözüm üretmemiz lazım. Aksi takdirde, gelecekte üretim yapacak çiftçi bulmakta zorlanırız.

O zaman da bugün şikayet ettiğimiz fiyatları bile mumla ararız.

NOT: Özer Çolpan’ın bize mesaj yazmasına vesile olan “Patates ve kuru soğan sorunsalı” başlıklı yazımızın linkini de paylaşıyoruz.

İrfan Donat – Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com

Advertisement