Advertisement

Türkiye ekonomisi salgının etkili olduğu 2020 yılında yüzde 1.8 büyüyerek, G-20 ülkeleri arasında Çin ile birlikte büyüyen iki ülkeden biri oldu.

Büyümenin detaylarına baktığımızda tarım sektörü de 2020 yılının son çeyreğinde yüzde 4 büyüdü.

Böylece 2020 yılında tarım sektöründe yüzde 4,8 büyüme gerçekleşti.

Tarımdaki büyümeye iki açıdan bakmakta fayda var:

1- Diğer sektörlere göre performansı ve maliyeti

2- Kendi içerisinde ne anlam ifade ettiği

Tarım sektörü 2020’de diğer sektörlere nazaran neredeyse hiçbir ekstra destek ya da teşvik almadı. Ufak tefek dokunuşlar dışında herhangi bir yardım paketi açıklanmadı. Deyim yerindeyse çiftçi biraz da kaderine terk edildi.

Ama buna rağmen üretici, üzerine düşeni fazlasıyla yaparak her türlü risk ve koşula rağmen kendi imkanlarıyla üretimini aralıksız sürdürdü.

Hizmet sektörü, otomotiv, inşaat, ulaştırma ve turizm sektörleri için açıklanan çok ciddi destek ve teşvik paketlerini düşündüğümüzde tarım sektörü ekonomik büyümeye sıfır maliyetle katkı sağlamıştır.

Üstüne üstlük girdi fiyatlarındaki olağanüstü yükseliş ve satış fiyatlarındaki baskılanmayı da göz önüne aldığımızda tarımdaki büyüme daha anlamlı ve değerli hale gelmektedir.

Bu konunun ilk boyutuydu…

İkinci boyut ise sektörün kendi içinde söz konusu büyümenin ne anlama geldiğidir.

Tarım sektörüne ilişkin pozitif büyüme rakamı açıklandığında genelde sektörden şöyle bir tepki geliyor: “E o zaman biz neden büyüyemedik? Büyümeyi biz neden hissetmedik?”

Bu tepkiyi tıpkı enflasyon açıklandığında tüketicinin gıda enflasyonuna yönelik olarak “Bu fiyatları TÜİK nereden alıyorsa biz de oradan alışveriş yapalım” eleştirisine benzetiyoruz.

YILIN İKİNCİ YARISI DAHA KRİTİK

Bilindiği üzere çeyreksel bazda baktığımızda tarım sektörü açısından en kritik dönem, yılın ikinci yarısını temsil eden üçüncü ve dördüncü çeyreklerdir.

Haziran’ı da içine katmak suretiyle Temmuz-Aralık ayları tarımsal üretim ve hasadının en yoğun olduğu dönem olarak bilinir.

Dolayısıyla sektörün büyüme verilerini doğru okumak ve analiz etmek adına yılın üçüncü ve dördüncü çeyreğine daha dikkatli bakmakta fayda var.

Zira bu veriler tabloyu doğru okumak açısından daha anlamlı ve mantıklı olacaktır.

Gelin yılın tamamına bir göz atalım…

Tarım sektörü açısından yılın tamamında pozitif bir büyüme yaşandı.

İlk çeyrekte yüzde 1,8 büyümeye karşın, ikinci çeyrekte yüzde 3.7 büyüme söz konusu.

Üçüncü çeyrekte yüzde 6 ve bugün açıklanan son çeyrekte de yüzde 4 büyüme görüyoruz.

Geçen yılın son çeyreğindeki büyümenin de yüzde 2.5 olduğunu hatırlatalım.

Bu şekliyle tarım sektörü 2020 yılında ortalama yüzde 4.8 büyüdü.

Bu haliyle tarım sektörü aralıksız 10 çeyrektir (2,5 yıldır) pozitif bir büyüme sergiliyor.

Genel itibariyle bu yıl olumsuz iklim koşullarının tarımsal üretim ve rekolteye etkisi sınırlı kaldı diyebiliriz.

Diğer taraftan üreticilerin önemli bir kısmı, yüksek girdi maliyetleri ile baskılanmış üretici satış fiyatı arasında sıkışıp kalsa da üretime devam ettiği sonucu çıkıyor.

Öte yandan burada pandemiye özel bir durumun da altını çizmek lazım.

Zira pandemi sürecinde buğday, arpa, mısır, ayçiçeği gibi spesifik tarım emtiasının hem küresel hem de yurtiçi talep-fiyat korelasyonu sonucu artan üretim motivasyonu da tarımdaki büyümede gözden kaçırılmaması gereken bir başka etken.

İşlenmemiş diğer bazı gıda ürünlerinde de benzer bir seyirden bahsetmek mümkün.

Tabi bu tabloyu okurken ve yorumlarken şöyle bir “sabit yaklaşım tembelliğine” de kapılmamak lazım: “Üretici zarar etse de nasılsa üretmeye devam ediyor.”

Bu kısa vadede doğru bir tespit gibi gözükebilir ama orta ve uzun vadede benzer şekilde geçerli olmayacaktır. Zaten kırsalda yaşlanan nüfus, devam eden göç olgusu, ekim alanlarındaki daralma ve gençlerin tarıma sıcak bakmayan yaklaşımı bunun somut örneklerini teşkil ediyor.

Burada şu noktanın da altını çizelim.

Bugün tarım sektöründe "dezavantaj" olarak yorumlanan küçük ölçekli üreticiler-küçük aile işletmeleri aslında mevcut tarımsal modele en dayanıklı kesim olarak karşımızda duruyor. Plansız, oynak ve öngörülemez bir tarımsal sistemde şirket ölçeğindeki kurumsal işletmeler belirli bir süre zararı üstlense de orta ve uzun vadede o işte kalmaz, çıkar gider.

İşte o yüzden Türkiye'de küçük çaptaki üreticilerin korunup desteklenerek, mümkünse etkin ve işlevsel bir kooperatif çatısı altında ölçeğinin büyütülmesi sürdürülebilir bir büyme modeli için elzemdir.

KİŞİ BAŞINA MİLLİ GELİRDE 14 YILIN EN DÜŞÜK SEVİYESİ

2020 yılında kişi başına düşen milli gelir 614 dolar azalarak 8.599 dolara geriledi ve son 14 yılın en düşük seviyesini gördü.

Üretici maliyetleri ve tüketici fiyatları artarken, alım gücümüz azalıyor.

Bu tablo kırsalda maalesef daha kötü.

Tarım nüfusunda kişi başına düşen milli gelir 2.836 dolar seviyesinde.

Bugün tüm dünyada kırsal ile kent arasında bir milli gelir farkı vardır ama bu genelde iki katını geçmez.

Türkiye’de ise kırsal ile şehir arasındaki kişi başına düşen milli gelir makası 3 kattan fazla açılmış durumda.

Dolayısıyla verileri yorumlarken, büyümenin kırsaldaki yansımasına, üreticinin refahına sağladığı katkıya ve etkiye de bakmakta fayda var.

SEKTÖRÜN BÜYÜMESİNİN ÖNÜNDEKİ RİSKLER

Peki önümüzdeki çeyreklerde tarımsal büyüme açısından nelere odaklanmak lazım?

Tarım sektöründeki büyüme ya da küçülme performansında, sezonsal bazda farklı sebep ve dolayısıyla farklı sonuçlar ortaya çıkabiliyor.

Bunların başında gelen ve en öngörülemez olanı iklim kaynaklı olumsuz hava olayları.

Örneğin şuan kuraklık riski medyanın gündeminden düşmüş gibi gözükse de tarım sektörü açısından üreticilerin gündeminden düşmüş değil…

Nisan ayına kadarki yağışlar birçok ürün için kritik önemde…

Ve bu, maalesef çok fazla kontrol edebileceğimiz bir alan değil.

Teknolojik gelişmeler ışığında iklime ilişkin riskleri minize etmeye ya da yönetmeye çalışsak da söz konusu risklerle mücadelede insanoğlunun müdahalesi sınırlı kalıyor.

Örneğin iklim koşulları iyi gitmemiş olabilir ve olumsuz hava şartları sonucu rekolte/verim kaybı yaşanabilir ya da hastalık ve zararlıdan dolayı üretim azalmıştır.

Tüm bunlar tarımda büyümeyi olumsuz etkiler. Ya da iklim şartları normal seyrinde gittiyse tarımda büyümeye pozitif katkı sağlayabilir.

Diğer bir etken de tarımda sürekli bir üretim dalgalanmasının yaşanmasıdır.

Örümcek ağı teoremi her daim yanı başımızda duruyor.

İthalata bağımlı bir üretim modelinde hissedilen kur baskısının girdi maliyetlerine yansıması ve üretici satış fiyatlarındaki baskılanma da üretimin kırılganlığına dair bir diğer faktör. Bu da büyüme üzerinde bir tehdit.

O yüzden farklı dönemlerde çiftçi üretimden vazgeçmiş ya da daha az üretmeye meyilli olabiliyor. Ya da daha az girdi ile daha az üretime razı kalabiliyor.

İşte o yüzden büyümenin arka planındaki faktörleri, neden ve sonuçlarını doğru okumak gerekir.

TARIM SEKTÖRÜ NE KADAR ESNEK?

Birçok sektör, farklı risk ve fırsat senaryolarına göre büyüme-küçülme ya da kapasite artışı ve düşüşü gibi konularda daha esnek olma şansına sahip.

Örneğin otomotiv sektöründe talepte keskin bir düşüş yaşanırsa 3 vardiya çalışan üretim bandını tek vardiyaya düşürme ya da geçici süre üretime ara verip, piyasa normale dönünce üretime yeniden kaldığınız yerden devam etme şansınız olabilir.

Ama bu senaryo tarım sektörü için pek geçerli değildir.

Talepte keskin bir düşüş olsa dahi eğer bir çiftliğiniz varsa ve süt üretiyorsanız orada üretime ara verme şansınız yok.

Ya da yumurta sektöründeyseniz üretimi bir anda azaltamazsınız.

Veyahut domates fideleri toprakla buluştuktan sonra hasadı durdurma ya da geciktirme şansınız yok.

Eğer bunları yaparsanız hayvancılık tarafında ya o hayvanlar satılmış ya da kesime gitmiş demektir. Bitkisel üretim tarafında da söz konusu ürünler büyük ihtimal tarlada kalmış ve çöp olmuştur.

Dolayısıyla tarımsal üretim hassas bir alandır ve farklı bir dinamiği vardır.

O yüzden her fırsatta “kırsaldaki şartlar ve gerçekler göz önüne alınarak bir politika ortaya konulmak zorunda” diyoruz.

Özetle, tarımdaki büyümeyi önemsiyoruz ve bunu yorumlarken söz konusu büyüme rakamlarının kırsaldaki yansımasını ve çiftçi üzerindeki etkisini her boyutuyla analiz etmemiz gerektiğini düşünüyoruz.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com