Advertisement

Tarım ve gıda sektöründe ana gündem konusu iklim değişikliği

Yılın ikinci yarısında tarım ve gıdayı bu eksen üzerinde çok daha fazla konuşacağımız ortada.

Zira hem küresel tarım pazarlarındaki gelişmeler hem de Türkiye’nin kendine has durumu, yoğun bir iklim baskısı döneminden geçtiğimizi net şekilde ortaya koyuyor.

Öncelikle gıda enflasyonu meselesinin bu yılın sonuna kadar bizimle kalacağını baştan belirtelim.

“ERİŞİLEBİLİR” VE “ERİŞİLEMEZ” MEYVELER

Haziran ayına girerken genelde yaş meyve ve sebze tarafında fiyatların gevşemesi ve gıda enflasyonunda daha sakin bir seyrin izlenmesi beklenir ama bu dönem tam da öyle olmayacak gibi.

Belirli bölgelerde yaşanan olumsuz iklim koşulları başta kiraz, kayısı, üzüm, çilek gibi ürünlerde önemli rekolte kayıpları yarattı.

Mutfak alışverişi yapan vatandaşın ağırlıklı gündemi “meyvelerdeki pahalılık

Bugünlerde neredeyse kilogramı 10-15 TL’den aşağı meyve bulmak pek mümkün değil.

Bazı meyvelerin kilogram fiyatı 30-35 TL seviyelerinde.

Hem de mevsimi gelen sezon ürünlerinden bahsediyoruz.

Daha önce sofralarımızdan eksik olmayan meyveler yerine artık alım gücü azalan vatandaş için “erişilebilir” ve “erişilemez” meyveler söz konusu.

GIDA ENFLASYONUNUN YUMUŞAK KARNI “BUĞDAY”

Ama tarım ve gıda sektörü açısından yüksek fiyat seyri sadece bu ürün grubuyla sınırlı değil.

Kuraklık etkisiyle rekoltede ciddi kayıpların öngörüldüğü buğday, arpa ve kırmızı mercimek tarafına ayrı bir parantez açmak lazım.

Başta ekmek, makarna, irmik, bulgur ve un olmak üzere doğrudan ya da dolaylı şekilde pek çok mamulün ham maddesi niteliğindeki buğday, gıda enflasyonundaki yumuşak karnımız.

Buğday ve arpa, aynı zamanda hayvancılık açısından da önemli bir yem ham maddesi. Hatta, her ne kadar besleyici özelliği bulunmasa da ekinlerin sapları dahi hayvancılık açısından önemli bir emtia niteliğinde. Ve bu yıl saman fiyatlarında da enflasyonu ve hatta politik tartışmalara konu olan saman ithalatını bile konuşacağız gibi görünüyor.

Yem fiyatlarında devam eden artış gıda sepetine de yansıyor ve yansımaya devam edecek. Et ve süt ürünleri ile türevlerindeki yukarı yönlü fiyat baskısını önümüzdeki aylarda çok daha net hissedeceğiz. Çünkü mevcut şartlarda kapanmanın, daha doğrusu tam manasıyla açılamamanın etkisiyle yaşanan düşük talep, bu ürünlerin fiyatlarını kısmen baskılıyor. Yakın zamanda normalleşme sürecine tam manasıyla geçilince artacak talebin yaratacağı ek fiyat baskısını zaten söylememize gerek yok sanırım.

Hemen ufak bir hatırlatma… TÜİK’in gıda sepetinde en fazla ağırlığa sahip iki ürünün yüzde 2,27 ile ekmek ve yüzde 2,01 ile dana eti olduğunu da not düşelim. Sepette tavuk eti ile yumurtayı da pas geçmeyelim. Onların da ağırlığı sırasıyla yüzde 1,14 ve yüzde 0,94 düzeyinde.

BUĞDAYDA İTHALAT SENARYOLARI

Dönelim tekrar buğdaya…

Her ne kadar TÜİK’in bitkisel üretim birinci tahmininde bu sezon için buğday üretiminde yüzde 7.3’lük bir azalış öngörülse de piyasa ve saha gerçekleri kaybın çok daha fazla olduğunu ortaya koyuyor.

En iyimser tahminlere göre, buğdaydaki kaybın yüzde 12-15 seviyelerinde olduğu, daha kötü senaryolara göre söz konusu kaybın yüzde 30’ları aşabileceği dile getiriliyor.

Türkiye gibi yılda ortalama 18.5-19 milyon ton buğday tüketimi gerçekleştiren bir ülke için yüzde 15 rekolte kaybı bile iç tüketimde kendi kendimize yetemeyeceğimizi net şekilde ortaya koyuyor. Zaten TÜİK verilerine göre geçen yıl buğdayda kendi kendimize yeterlilik oranımız yüzde 89,5 idi. Bu yıl, söz konusu oran daha da gerileyecek.

Dolayısıyla bu yıl ağırlıklı olarak buğday başta olmak üzere tahıl grubunda daha yoğun bir ithalatı konuşacağız. DİR kapsamındaki ithalat konusuna girmiyorum bile...

Dolar kurunun 8.5 TL bandına oturduğu bir ortamda ithalat maliyetlerini varın siz hesap edin.

Hal böyle olunca hububatta gümrük vergilerinin sıfırlanması yeniden gündemimize girecek gibi duruyor.

Hatta şimdi TMO’nun yanı sıra özel sektör de ithalat yetkisi istiyor.

Ama asıl soru şu: İthalat kararı ve fonların düşürülmesine yönelik hamle, çiftçinin hasadı sürerken mi alınacak yoksa hasat sonu beklenecek mi?

İHRACAT ŞARTLARINA YÖNELİK OLASI KARARLAR

Sadece ithalat değil ihracat tarafına yönelik kararların da arifesindeyiz.

Özellikle makarna gibi ihracata konu olan ürünlerin ham madde tedarikinde iç piyasadan temin yerine “önce ithalat” şartı yeniden masada duruyor.

Kuraklık gölgesinde olası senaryoları çoğaltmak mümkün ancak biz öne çıkanlar üzerinde durduk.

Tabii bu konuların gündeme gelmesinin temel sebebi içinde bulunduğumuz kuraklık süreci.

Meteorolojik” ve “tarımsal” kuraklıkla birlikte “hidrolojik” kuraklık ile karşı karşıyayız.

Türkiye genelinde 40’tan fazla il kuraklıktan zarar görmüş durumda.

Mayıs’ta olduğu gibi Haziran ayında da yağışlar yetersiz kalırsa kuraklıktan zarar görecek il sayısının daha da artması bekleniyor.

Sahadan gelen bilgilere göre, buğday, arpa ve kırmızı mercimeğin yanı sıra yeni ekimi gerçekleştirilen çeltik, şekerpancarı, mısır, nohut, patates, yeşil mercimek ve yem bitkileri gibi ürünlerin de kuraklıktan etkilenmeye başladığı bilgisi geliyor.

Kuraklığın sürmesi, ikinci mahsul ekilişlerinde de sıkıntı yaratıyor, kayıp ve hasar riskini artırıyor.

Bu da gıda sepetindeki birçok ürün üzerinde ek bir enflasyon baskısı yaratıyor.

Aslına bakarsanız geldiğimiz noktada kuraklık meselesi bu işin tuzu biberi oldu.

Zaten hali hazırda tarım sektörünün kronik sorunları çiftçi üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor. İthal girdilere dayalı üretim modelinde kur baskısı, çiftçi maliyetlerine her geçen gün daha çok yansıyor. Küresel tarım politikalarındaki hamleler ve uluslararası piyasalardaki hareketler de kırılganlığımızı iyice artırıyor.

Sonuç olarak da karşımıza gıda güvencesini tehdit eden ya da çok daha maliyetli bir hale getiren tablo çıkıyor.

Günün sonunda tarlada, bahçede, çiftlikte üreticinin yaşadığı mağduriyeti, markete giden tüketici de iliklerine kadar hissediyor.

İrfan Donat – Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com