Advertisement

Piyasalar, beklenenin üzerinde seyreden dış ticaret ve cari işlemler açığı verileri nedeniyle, son birkaç haftadır, 12 Haziran’daki seçimler sonrası sertleştirilecek ek önlemlere odaklanmış durumdalar. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın gündeme getirdiği Finansal İstikrar Komitesi, ekonomi politikalarında karar sürecinin tek elde toplanması, devlet bakanlıklarının yerine yeni icra bakanlıklarının oluşturulması, hepsi piyasaların merak konusu.

‘Sıfır reel faiz’ mesajı piyasalarda kafaları karıştırdı

Bu çerçevede, genel seçimlerden sonra, hem Merkez Bankası, hem BDDK, hem de Maliye Bakanlığı’nın aynı anda devrede olacağı yeni kararlar manzumesinin devreye girmesi beklenirken, Merkez Bankası’nın son enflasyon raporunda yıl sonu enflasyon beklentisini yüzde 5,9’dan 6,9’a yükseltmesi, piyasalarda faizlerin seçim sonrası yükseltileceği dair beklentileri kıpırdatmıştı. Ancak, Başbakan Erdoğan’ın bu hafta çeşitli miting, açılış ve toplantılarda gerçekleştirdiği konuşmalarında ‘sıfır reel faiz’ ifadesine ısrarla yer vermesi, piyasaların kafasını karıştırdı.

Üstelik Merkez Bankası bağımsız bir kurum olsa da, Başbakan’ın esnafla, köylüyle, işadamı ile esas muhatap taraf olarak, Türkiye’de kredi faiz oranlarının, genel anlamda faiz hadlerinin yüksek olduğu şikayetine kendilerinin maruz kaldığını söylemesi ‘ Hakaret ise, bana ediliyor, Merkez Bankası’na değil’ demesi, sıfır reel faiz konusunun seçim sonrası Başbakan Erdoğan tarafından yakından izleneceği beklentisini güçlendirdi. Başbakan Erdoğan’ın Bankacılık sektörüne yönelik olarak ‘parayı satarak zengin olan finans sektörünü uyarmamız lazım’ yönündeki sözleri de, sektörün ekonomi yönetiminin yüzde 25 düzeyindeki kredi artış oranı hedefine direnmeleri halinde müdahalenin sertleşeceğine işaret ediyor.

Terör riski de kurlardaki artışın kısmen gerekçesi oldu

Gerek, El Kaide Lideri Bin Ladin’in öldürülmesi ile birlikte ortaya çıkan yeni terör saldırıları riski, gerekse de ekonomi yönetiminin reel faiz düzeyi ve bankacılık sektörüne yönelik uyarıları, küresel ve yerel yatırımcıların pozisyonlarını gözden geçirmelerine neden oldu ve bu gelişmelere bağlı olarak döviz kurları yükseldi. Esasen, bu süreçte parası değer kaybeden tek önde gelen gelişmekte olan ülke Türkiye olmadı, hiç kuşkusuz. Başbakan Erdoğan’ın mesajlarına, Sanayi Bakanı Nihat Ergün’ün ‘insanlardan faizden değil, üretimden kazanmayı tercih etmeli’ ifadesi de eklenince, piyasaların seçim sonrası faiz oranlarının yükseleceği yönündeki senaryoları zayıflamış durumda. Tersine senaryolar ağır basınca da, ağırlık olarak yabancı ve kısmen yerli yatırımcılar bono-tahvil pozisyonlarını kapatıp, dövize geçtiler ve kurlar yükseldi. Sözün özü, Başbakan Erdoğan piyasa aktörlerini ters köşeye yatırdı.

Türkiye için ‘sıfır reel faiz’ erken

Şimdi bu sözlerim bir ölçüde ilginizi çekebilir. Sadece, öğretim üyeleri, ekonomi köşe yazarları, hatta ticari bankalar değil, katılım bankalarının üst düzey yöneticileri dahi, henüz Türkiye için ‘sıfır reel faiz’in erken olduğunu vurguluyorlar. Başbakan Erdoğan, bu görüşe katılım bankalarının da aynı noktada destek vermesini yadırgayabilir. Ancak, konunun özü, Türkiye’nin hane halkı yurtiçi tasarruf birikimi açısından, halen yüreklendirilmesi gereken bir ekonomi olmasından geçiyor. Bu nedenle, reel faizlerin sıfırlanması, hatta negatife dönmesi, kısmen iç talebi kamçılayacağından enflasyonu daha da kıpırdatır.

Konut endüstrisinin önde gelen şirketlerinin yöneticileri de ‘sıfır reel faiz’ görüşünü sorguluyor. Normal şartlarda, ‘sıfır reel faiz’ bankalarda TL veya döviz mevduatı olarak tutulan tasarrufların konut sektörüne yatırım olarak kaymasına sebep olabilir. Bu nedenle, konut sektörünün de belirli ölçüde reel faiz talebi de bir ölçüde zihinleri karıştırıyor. Ancak, konut sektörü de diyor ki ‘aldıkları konutların aylık ödemelerini ciddi ölçüde bankadaki mevduatına uygulanan faiz geliri ile karşılayan müşterilerimiz var. Bu nedenle, sıfır reel faiz konut sektöründe talebi beklendiği kadar olumlu etkileyemeyebilir.’

Türkiye ne zaman ki tasarruf açığı olmayan bir ülke konumuna gelir, ne zaman ki Japon Halkı gibi, Türk halkının da tasarruf stoku milli gelirinin iki katına çıkar ve Türkiye tüm sabit sermaye yatırım harcamalarını kendi tasarrufları, öz kaynakları ile karşılayan bir ekonomi haline gelir, o zaman ‘sıfır reel faiz’ için artık gerekli ortam oluşmuştur, diyebiliriz. Oysa, bugün için henüz kamu ve özel sektör sabit sermaye yatırımlarını kendi öz kaynaklarımız ile, iç tasarruflar ile finanse edebilen bir ekonomi değiliz.

Bir ters köşe de Trichet’den

Uluslararası piyasaları ters köşeye yatıran bir diğer önemli aktör de Avrupa Merkez Bankası Başkanı (ECB) Başkanı Trichet oldu. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) her ayın ilk Perşembe günü rutin olarak açıkladığı faiz kararı sonrası, ekonomi basını ile bir araya gelen Trichet’in, konuşmasında haziran ayında yeni bir faiz arttırımı ihtimaline işaret edeceği bekleniyordu. Bu beklentiyle zaten, euro-dolar paritesi 1,48-1,49 dolar bandına girmişti.

Ancak, ECB Başkanı Jean-Claude Trichet, enflasyon risklerinin "çok yakından" izleneceğini söyleyerek faizlerin tekrar artırılmasının Haziran sonrasına kalabileceğini işaret etmesi ile birlikte, euro dolar ve yen karşısında geriledi. Trichet, haziran ayında bir faiz artırımı olabileceği anlamına gelebilecek "güçlü ihtiyat" sözlerini kullanmaktan kaçındı.

Gerek Bin Ladin’in öldürülmesi ile birlikte, ABD’nin Afganistan operasyonuna son verebileceği ve bu nedenle savunma harcamalarındaki olası azalmanın bütçe açığı ve kamu borçlanmasına müspet yönde yansıyacağı beklentisi, gerekse de Avrupa Merkez Bankası’nın yine kafa karıştırması, pariteyi 1,46 doların dahi altına getirdi. Doların uluslararası piyasalarda güçlenme süreci ise, öncelikle gümüş ve onu takip eder şekilde altın ve ham petrol fiyatlarına gerileme olarak yansıdı. ABD varil petrolündeki fiyat gerilemesinde, ABD’nin haftalık işsizlik sigortası başvurusu sayısının beklenenden kötü çıkmasının etkisi unutulmamalı.

Portekiz için zor günler

Euro-dolar paritesinin 1,48 doların üzerine çıkmasının temel dayanağı pek yoktu. Bu nedenle, Trichet’in açıklamaları ile parite 1,46 doların dahi altına çok hızlı geldi. Çünkü, Euro Bölgesi’nin başı belada olan ülkeleri için ekonomik sinyaller hep sıkıntılı günlere işaret ediyor. Portekiz Maliye Bakanı Fernando Teixeria dos Santos, AB Komisyonu ve IMF güdümünde yürütülecek 78 milyar dolarlık kurtarma paketinin dayattığı şartlar nedeniyle önümüzdeki iki yıl boyunca ülkenin resesyonda kalacağını açıkladı. Nitekim, IMF pakette yer alan önlemler için muhalefeti ikna çabasında.

Portekizli Bakan, paket karşılığında uygulanacak kemer sıkma önlemlerinin 2011 ve 2012'de ekonomiyi yüzde 2 oranında küçülteceğini söyledi. Bütçe açığını kapamak için uygulanacak önlemler kapsamında vergiler artırılırken özelleştirmeye hız verilecek.

Portekiz’le görüşmeleri yürüten Avrupa Komisyonu heyeti başkanı Juergen Kroeger, yardım paketinde istenen şartların "zorlu" ancak "gerekli ve adil" olduğunu savundu. Paket uyarınca ilave özelleştirme programlarının uygulanmasının yanı sıra, 1500 euronun üzerindeki emekli maaşlarında kesintiye gidilecek ve bazı ürünlerin satış vergisi artacak.

Hedef, Portekiz'in bütçe açığının GSYH’ya oranını 2013 yılına kadar yüzde 9,1'den euro bölgesi limiti olan yüzde 3'e düşürmek. Juergen Kroeger, Lizbon'da düzenlediği basın toplantıda, Portekiz'e verilecek kredinin 52 milyar eurosunun Avrupa Birliği kaynaklarından, kalanının ise IMF tarafından sağlanacağını söyledi. Kroeger anlaşma uyarınca Portekiz'in ekonomisindeki dengesizlikleri düzeltmesi ve bankacılık sektöründe de yeniden yapılanmaya gitmesi gerektiğini kaydetti. Anlaşılan, sadece 2011 değil, 2012 de AB ve Euro Bölgesi açısından hayli meşakkatli geçecek.