Advertisement

Euro Bölgesi'nin ekonomik sorunlarının çözümü için Almanya'nın bir şeyler yapması gerektiği yönündeki görüşler giderek ağırlık kazanıyor. Almanya'nın elini cebine atması isteniyor. Kendi ekonomik istikrarını bozmadan Almanya'nın Euro içinde yapabilecekleri kısıtlı. Kısıtlı olduğu geçen hafta piyasalar tarafından hatırlatıldı. Buna karşılık, Euro Bölgesi'ndeki istikrarsızlık da Almanya'nın istikrarına bir tehdit.
Geçen hafta yapılan Alman borçlanma senetleri ihalesinde olağan talebin çok aşağısında bir talep geldi. Almanya'nın borçlanma faizi fırladı. Bugünlerde Euro'nun ve tüm Avrupa'nın en güçlü üyesi olarak görülen Almanya'nın borçlanma faizi, kendi parasını basan İsveç'in borçlanma faizinin 50-60 baz puan üzerinde seyrediyor.
Avrupa'da "borç krizi" çıkana kadar Almanya'nın faizi İsveç'inkinin 50-60 baz puan altındaydı. Kriz bu iki faizi birbirine çok yaklaştırdı. Avrupa Finansal İstikrar Fonu'nun büyüklüğü ve kapsamı genişletildiğinde, İsveç'in faizi 10-20 baz puan kadar Almanya'nın faizinin altına geldi. Geçen haftaki borçlanma ihalesi faiz farkını daha da açtı.

MERKEZ DE SALLANIYOR
Avrupa'nın en büyük ve en güçlü üyesi, Avrupa'nın o denli de güçlü ve büyük olmayan bir ekonomisine göre daha pahalıya borçlanmaya başladıysa, ortada ciddi bir sorun var demektir. Sorun, Almanya'nın Euro içinde olmasıdır.
Euro'nun kenardaki ülkelerindeki sorunlar Euro'nun merkezini sarsmaya başladı. Merkezin kenardakilere yardım etmeye çalışması merkezin de durumunu bozuyor. Kaldı ki, kenardakilere yapılan yardımların arzulanan sonuçları doğurduğu da o denli açık değil.
2000'li yılların ortalarında İtalya ve İspanya'nın Euro'dan çıkması gerektiği tartışılırdı. Çünkü, bu ülkelerde cari işlemler açığı hızlı bir artış eğilimi içindeydi. Euro içinde rekabetçi olamadıkları söylenirdi. Gerçekten de, 2007 yılına gelindiğinde, milli gelirin bir oranı olarak cari işlemler açığı İtalya'da yüzde 2.5, İspanya'da yüzde 10 olmuştu. O dönemde bu rakamlar çok yüksek olarak görülürdü.
Cari işlemler açığı tasarruf eksiği anlamına gelir. Tasarrufları artırmak üretimin daha fazla rekabetçi olması yoluyla sağlanır. Euro'nun kenar ülkelerinin birçoğunun sorunu ekonomilerini rekabetçi yapamamalarından kaynaklanıyor.

İÇERDE KALMANIN MALİYETİ ARTIYOR
Borç kriziyle birlikte yardım alan ülkelere baktığımızda, İrlanda hariç, diğerlerinde tasarruf açığının çok azaldığını söyleyemeyiz. İrlanda'da cari işlemler açığı/milli gelir oranı 2008 yılında yüzde 5.7 iken, 2010 yılında cari işlemler fazlasının milli gelire oranı yüzde 0.5 oldu. İrlanda rekabet gücünü artırdı. Yardım alan ülkeler içinde en başarılı olanı da zaten İrlanda.
Yunanistan ve Portekiz'de durum çok daha farklı. Cari işlemler açığının milli gelire oranı Yunanistan'da 2008 yılında yüzde 14.9 civarındayken, 2010 yılında ancak yüzde 10.1'e gerileyebildi. Portekiz'de bu oran aynı dönemde yüzde 12.6'dan yüzde 10'a geldi. Bu ülkeler rekabetçi konumlarını artırarak tasarruf dengelerini düzeltemiyorlar. Onların da sorunu Euro içinde olmak.
Euro içinde rekabetçi konumlarını artıramayan ekonomiler üzerine para dökmek onları rekabetçi yapabilir mi? Sorunun yanıtı elbette hayır. Tam aksine, teknik deyimiyle, "stok" sorununu çözen bir ekonominin "akım" dengesi daha da kötüleşebilir. Stok sorununun oluşması da zaten "akım" sorununa çözüm bulunamamasından kaynaklanmıştı. Dolayısıyla, Euro içinde doğal bir seçimin gerçekleşmesi gerekiyor. Tek parada rekabetçi olamayan ülkelerin ayıklanması kaçınılmaz gibi görünüyor.
Almanya'nın Euro projesine para dökmek zorunda kaldığı sürece Euro'dan uzaklaşma olasılığı artıyor. Euro içinde kalmakla kendi parasını basmak arasındaki fırsat maliyeti Almanya için giderek artıyor. Rekabetçi olamayanlar Euro'dan çıkmazlarsa, rekabetçi konumunu bozmak istemeyenler Euro'dan çıkabilirler.