"Cari işlemler açığı daha da kötü olurdu" iyi bir cevap değil.
Geçen yılın sonlarında cari işlemler açığı ile mücadele adına kredi genişlemesinin bu yıl yüzde 25 civarında olması hedeflendi. Teorik ya da pratik temeli pek anlaşılamayan bir yaklaşımla, kredilerin yüzde 25 büyüdüğü bir ortamda cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 6.5 civarında olacağı hesaplandı.
Geçen yıl sonu itibarıyla yüzde 34 civarında büyüyen kredilerin bu yıl sonu itibarıyla yüzde 25 büyümesi için munzam karşılıklar artırıldı. Bazen açık bazen kapalı bir biçimde bankalar tehdit edildi. Bankacılık otoritesi kredi genişlemesini dizginlemek için bazı önlemler aldı. Gerçekten de, 2 Aralık itibarıyla, geçen yıl sonundaki döviz kurlarıyla, kredi genişlemesi yıl sonuna göre yüzde 27'ye kadar yavaşladı. Ama, ne ekonomik büyüme kayda değer bir yavaşlama gösterdi ne de cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 10'a gelmesi engellenebildi.
Piyasalar bir yolunu bulup kendi bildiğini okudu. Otoriteleri pek takmadı.
HEDEF TUTTU AMAÇ GERÇEKLEŞMEDİ
Geçen yıl sonunda yüzde 34 artan krediler bu yılın ortasında yüzde 31 büyümeye devam etti. Aralık ayı başında yüzde 27 oldu. Kredi büyümesi kurumsal kredilerden getirisi daha yüksek bireysel kredilere kaydı. Geçen yıl sonunda yüzde 34 büyüyen kurumsal krediler yıl ortasında yüzde 28 büyüdü. Aralık ayı başında büyüme yüzde 23'e geriledi.
Buna karşılık, bireysel kredi büyümesi geçen yıl sonunda yüzde 33 civarındayken, bu yılın ortasında yüzde 39'a kadar fırladı. 2 Aralık itibarıyla bireysel kredilerdeki büyüme yüzde 33'le yıl sonu düzeyine geldi. Yani, uygulanan politikalar bireysel kredilerdeki büyümeyi dizginleyemedi.
Kurumsal kredilerde yıl boyunca ilginç gelişmeler yaşandı. TL cinsinden verilen kurumsal krediler geçen yıl sonunda yüzde 32 civarında büyüyordu. Büyüme yıl ortasında yüzde 31 'e, 2 aralık itibarıyla yüzde 26'ya geriledi. Gerileme o denli hızlı değil. Buna karşılık döviz cinsinden verilen kurumsal krediler geçen yıl sonunda yüzde 34 büyürken, büyüme bu yılın ortasında yüzde 24'e, 2 Aralık itibarıyla yüzde 20'ye geriledi. Otoritelerin yüzde 25 kredi büyümesi hedefine bankalar sabit kurlarla döviz kredilerindeki büyümeyi kısarak ulaşmaya çalıştı.
Döviz kredilerindeki büyümenin yavaşlamasının önemli bir bölümü KOBİ'ler üzerinden yapıldı. KOBİ'lere verilen döviz kredileri geçen yıl sonunda yüzde 73 civarında büyüyordu. Büyüme bu yılın ortasında yüzde 25'e, 2 Aralık itibarıyla yüzde 8'e geriledi.
Kâr marjı göreli olarak daha yüksek olan TL cinsi KOBİ kredilerinde ise kayda değer bir yavaşlama gözlenmedi. KOBİ'lerin TL kredileri geçen yıl sonunda yüzde 46 büyüyordu. Büyüme yıl ortasında yüzde 45, 2 Aralık itibarıyla yüzde 38 oldu.
Bankalar döviz kredilerindeki büyümeyi kıstılar, ama ekonomi döviz kredisi kıtlığı çekmedi. Kendi bilançolarını kullandırarak müşterilerine döviz kredi kullandırmak yerine, bankalar müşterilerinin doğrudan yurtdışından borçlanmalarını sağladı. Geçen yıl sonu itibarıyla banka dışı kesimlerin dış borçlanmaları net bazda -4.8 milyar dolardı (net borç ödeyen durumdaydı). 2 Aralık itibarıyla banka dışı kesimin dış borçlanmaları bu yıl 5.8 milyar dolara ulaştı.
EKONOMİ POLİTİKALARININ ETKİNLİĞİ
Özetlersek, bankalar otoritelerin yüzde 25 toplam kredi büyümesi hedefini tutturuyorlar. TL kredilerindeki büyümeyi çok fazla kısmadan döviz kredilerindeki büyümeyi yavaşlattılar. Kendi bilançolarını kullandırmak yerine, reel sektörün doğrudan dış borçlanmalarını sağladılar. Kendi büyütmedikleri döviz kredileri dış borçların büyümesi yoluyla sağlanmış oldu.
Otoriteler bunu istemiyorlardı herhalde. Sonuçta, ekonomik büyüme kayda değer oranda yavaşlamazken, cari işlemler açığının milli gelire oranı da yeni rekorlara ulaştı. Aslında, sermaye hareketlerinin tamamen serbest olduğu ve para ikamesinin küçümsenmeyecek boyutlarda olduğu bir ekonomide bütün bu gelişmeler ekonomi politikalarının etkinliğinin ne derece zayıflayabildiğini gösteriyor.