Çeşitli yollarla banka kredilerindeki büyümeyi düşürmek mutlaka iç talep büyümesini kontrol etmek anlamına gelmiyor. Geçen günkü yazımda da söz ettiğim gibi, kredi büyümesini düşürmeye yönelik politikalar sınırlı bir biçimde işe yarasa da, amaca hizmet etmiyor, yani ekonomi hızla büyümeye devam edebiliyor. Çünkü, canlı iç talep karşısında gerekli finansman başka yollarla da bulunabiliyor.
Munzam karşılıkların artırılması yoluyla kaynak maliyeti artan bankacılık sistemi kredilerinin dağılımını değiştiriyorlar. Kurumsal kredilerde büyümek yerine göreli getirisi daha yüksek olan bireysel kredilerde büyümeyi tercih ediyorlar. TL cinsinden kurumsal kredileri çok fazla kısmadan otoritelerin kredi büyümesine koydukları sınıra uyabilmek için döviz kredilerindeki büyümeyi durduruyorlar. Müşterilerinin yurtdışından borçlanmalarını sağlıyorlar. Sonuçta, canlı olan iç talep canlılığını koruyor.
Bir-iki ay öncesine kadar Türkiye iç talep artışını dizginlemeye yanaşmadı. Kredi talebi ile değil, arzı ile uğraştı. Yurtdışı borçlanma kaynaklarına ulaşım mümkün olduğu sürece yurtiçindeki kredi arzını kontrol politikası pek işe yaramadı. Dört aydır yurtdışı borçlanma da eskisi kadar açık değil. O nedenle kredi arzını kontrol etme çabası son üç aydır daha etkili oluyor denebilir. Yine de, son üç ayda büyümenin düşmesinin arkasındaki asıl neden yurtdışı kaynaklara ulaşımın geçmişe göre çok daha sınırlı kalması.
Yılın ikinci ve üçüncü üç aylık dönemlerinde yüzde 8'in üzerinde büyüyen Türkiye ekonomisi son üç ayda daha yavaş büyüyecek. Yine de, yılın son üç ayındaki ekonomik büyüme uzun dönemli ortalamanın (yüzde 4.5) üzerinde olacak gibi görünüyor. Bu büyüme rakamları cari işlemler açığını dizginleyebilecek düzeyin çok dışında.
Ekonomik büyümeye yönelik asıl riskler gelecek yıl için geçerli. Büyümeye yönelik riskler, küresel ekonomilerin büyümesine yönelik karamsarlıktan değil, Türkiye ekonomisinin dış kaynaklara ulaşabilmesinin önündeki risklerden kaynaklanıyor. Döviz rezervlerinden yiyerek ekonomik büyümeyi uzun süre devam ettiremeyiz.
KÜRESEL BÜYÜME
Büyümeye yönelik en karamsar tablo Avrupa'da (Euro Bölgesi). Birçok iktisatçıya göre Avrupa ekonomileri zaten resesyona girmiş durumda. Avrupa ekonomilerinin gelecek yıl ortalama yüzde 1 civarında küçüleceğini tahmin edenlerin sayısı oldukça fazla.
Başta Çin olmak üzere, Asya ekonomilerinin gelecek yıl daha düşük bir büyüme performansı göstereceği tahmin ediliyor. Örneğin, Çin'in yüzde 8, Hindistan'ın yüzde 7'nin altında, diğer Asya ülkelerinin de yüzde 4-5 civarında büyüyecekleri düşünülüyor. Alışılmış büyüme performanslarına göre, gelecek yıla yönelik tahminler yüzde 1 ila 1.5 puan daha düşük.
Japonya ve İngiltere yuvarlanıp gidecekler. Ya hiçbir büyüme göstermeyecekler ya da büyürlerse, yüzde 1'den daha yüksek bir büyüme performansı şaşırtıcı olur.
Amerikan ekonomisine yönelik beklentiler üç ay öncesine göre çok daha olumlu. Konut krizi çözülebilmiş değil. İşsizlik hâlâ çok yüksek. Ekonomik büyümenin hızlanmasının önündeki engeller olarak görülen bu gelişmelere rağmen, Amerikan ekonomisinin gelecek yıl yüzde 3'ün üzerinde büyüyeceğini tahmin edenler var. Belki büyüme dalgalı olabilir. Yıl ortasına doğru büyüme düşüp ikinci yarıda yeniden hızlanabilir.
Bu rakamlar küresel ekonominin 2012 yılında yüzde 4 civarında büyüyeceğine işaret ediyor. Uzun dönemli eğilim de zaten bu düzeylerde. Kısacası, büyümenin bölgesel dağılımı yeknesak değil, ama ortalama küresel büyüme küçümsenecek boyutlarda olmaktan da oldukça uzak.