Advertisement

Avrupa’da “borç” krizi“ yayıldı. Şimdi derinleşme aşamasında. Dikkat edilirse, kriz önce yayılıyor, daha sonra derinleşiyor. Ardından biraz da yayılıp yeni bir derinleşme aşamasına geçiyor. Her yayılmadan sonra piyasaların beklentisinin karşılanmadığında, derinleşme yaşanıyor. Her derinleşmeden sonra piyasalar tatmin olmayınca, yayılma artıyor. Hatırlayalım. Yunanistan’ın sıkıntıları başladığında, alınan kararlar (ya da alınamayan kararlar) Yunanistan’daki krizi derinleştirdi. Aynı anda Yunanistan’daki kriz İrlanda’ya atladı. Yardım paketleri yetersiz görülünce, iki ülkedeki kriz derinleşti. Portekiz potaya girdi. Kriz derinleşmeye devam etti. İtalya ve İspanya konuşulmaya başlandı. Kriz şimdi İtalya ve İspanya’da da derinleşme aşamasına geldi.

BELİRSİZLİK BAŞKA YERDE
Her “yaygınlaşma-derinleşme“ döngüsünde Avrupa’nın piyasaların önüne geçecek önlemler alması gereği vurgulandı. Kısmen siyasi görüş ayrılıkları, kısmen de Avrupa Birliği’nin (AB) karar alma mekanizmasındaki yavaşlıklarla, alınan kararlar hep geç ve yetersiz kaldı. Karar alıcılar hep krizin peşinden koşar durumunda kaldılar. Krizin önüne hiç geçemediler. Bu durum “yaygınlaşma-derinleşme“ döngüsünün boyutunu da sıklığını da artma eğilimine soktu. Şimdi yeni bir aşamaya geldik. Gelinen aşama önce İspanya’nın, daha sonra da büyük bir olasılıkla İtalya’nın AB’den yardım almak zorunda kalması. İki ülkede de borçlanma faizleri borç dinamiklerini hızla bozan bir düzeye geldi. Göreli olarak uzun bir süredir de bu düzeylerde devam ediyor. Moralleri bozan aslında faizlerin geldiği noktadan çok, yetkililerin, olayın ciddiyetini hafife alan tavırları oluyor. Uluslararası Para Fonu (İMF) İspanya’yı en yüksek düzeyde ziyaret ediyor. “İspanya için bir mali yardım programı mı düşünülüyor?“ sorusuna İMF Başkanı “Yok böyle bir şey“ diyor. Aynı anda, bir başka yerde İspanya Maliye Bakanı “durumlarının çok, çok, çok zor olduğunu“ ifade ediyor. Euro’nun geleceği için savaş verdiklerini söylüyor. Yardım alan diğer ülkeler için de benzer demeçleri okumuştuk. Almanya Başbakanı Euro’yu kurtarmak için “her seçeneğin masada olması gerektiğini“ vurguluyor. Bu, Almanya için yeni bir tutum. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde, mali yardım programı alan diğer ülkelerdeki geçmişteki gelişmeler veri alındığında, İspanya için bir mali yardım programı yapılmasına ramak kaldığı anlaşılıyor. Piyasalar açısından belirsizlik bu noktada değil. Belirsizlik, İspanya’ya verilebilecek yardımın, bankacılık sistemini suyun üzerine çıkaracak kadar yeterli ve İspanya’nın borçlarını sorunsuz olarak çevirebilecek kadar güven verici olup olmayacağı ile ilgili. İspanya bir başka Yunanistan olur mu? İşin bu yanı korkutucu.

RADİKAL KARARLAR DA TARTIŞMALI
Avrupa şimdiye kadar davrandığı gibi davranırsa, İspanya’nın bir başka Yunanistan olmaması için hiçbir neden yok. İtalya da aynı durumda. Artık ekonomik veriler bu ülkelerdeki ekonomik dengelerin nasıl oluşabileceği konusunda çok az bilgi veriyor. Piyasaların tutumu her şeyden çok daha önemli hale geldi. Dolayısıyla, politika yapıcılar piyasaları ikna etmek durumundalar. Piyasaları ikna etmenin tek yolu ise piyasaların önünde koşmak. Avrupa radikal kararlar almak zorunda. Yunanistan’ın Euro’dan çıkması Euro’yu kurtarmak için yeteri kadar radikal değil. Aksine, böyle bir karar Euro’nun dağılmasının başlangıcı dahi olabilir. İspanya’ya yarım trilyon Euro tutarında mali yardım paketi hazırlamak da yeteri kadar radikal olmayabilir. İlk üç ayda İspanyol bankalarından kaçan kaynak zaten 100 milyar Euro oldu. Bu aşamada radikal karar ortak Avrupa bonosu çıkarmak gibi görünüyor. Maliye birliği sağlanmadan böyle bir yola girilmesinin piyasalara kısa dönemde güven verip vermeyeceği ise belli değil. Öyle bir noktaya gelindi ki, Avrupa’nın alabileceği radikal kararların dahi derde deva olabilme şansı tartışılır hale geldi.