İddialı bir başlık. Başlığın ne demek istediğini anlatabilmek için önce bazı teknik bilgilere ihtiyaç var. Ekonomide “arz talebe eşittir“ önermesinden yola çıkarak yurtiçinde üretilen son mal ve hizmetlerin piyasa değeri (gayri safi yurtiçi hasıla) o mal ve hizmetlere olan toplam talebe eşittir diyebiliriz. Yani, yurtiçindeki üretim eşittir o üretime olan toplam talep. Talep çeşitli kanallardan olabilir. Yurtiçindeki toplam talep tüketim, yatırım ve devlet harcamalarından oluşur. Yurtiçinde üretilen mallara bir de yurtdışından talep (ihracat) vardır. O halde, ekonomideki toplam talep tüketim, yatırım ve devlet harcamaları ile ihracattan oluşur. Arz-talep eşitliğinde, bir tarafta yurtiçinde üretilen son mal ve hizmetlerin piyasa değeri varken, diğer tarafta yurtiçinde üretilen mallara olan talebin piyasa değeri söz konusu. O halde, yurtiçinde oluşan toplam talepten ithalatı çıkarırsak yurtiçinde üretilen son mal ve hizmetlere olan toplam talebi bulmuş oluruz. Dolayısıyla, söyle bir eşitliği bulmuş oluyoruz: gayri safi yurtiçi hasıla eşittir tüketim, yatırım ve devlet harcamaları ile ihracat eksi ithalat. Bu eşitliği de şöyle yorumlayabiliriz: Gayri safi yurtiçi hasıla (milli gelir) yurtiçinde oluşan talep ile net yurtdışı talebinin (ihracat eksi ithalat) toplamıdır. Ekonomik büyümeye iç talebin mi katkısının yoksa net dış talebin mi katkısının daha büyük olduğu bu eşitlik yoluyla bulunur.

EŞİTLİĞİN ÖNERMELERİ
Bu yılın ilk üç ayında ekonomi reel olarak yüzde 3.2 büyüdü. Büyümenin yüzde 4.5’lik kısmı net dış talep büyümesinden kaynaklanırken, iç talebin büyümeye katkısı eksi yüzde 1.3 oldu. Net dış talebin büyümeye olumlu katkısı mutlaka ihracatın artmasıyla sağlanmaz. İç talebin düşmesiyle ithalat talebi çok daha fazla düşerse de, ihracat artmadan da net dış talebin ekonomik büyümeye katkısı olumlu olabilir. Dolayısıyla, “Ekonomik büyüme ihracattan kaynaklandı” demek çok doğru olmayabilir. Eşitliğin birinci önermesi bu. Gelelim Türkiye ekonomisi gibi bir ekonominin net dış talep yoluyla büyümeye devam edip edemeyeceğine. Bu yılın ilk üç ayında üretilen reel milli gelir (1998 fiyatlarıyla gayri safi yurtiçi hasıla) 27.1 milyar lira oldu. Bu büyüklükteki bir üretim aynı dönemde oluşan 28 milyar liralık iç talep ve eksi 0.9 milyar liralık net dış taleple karşılandı. Bir başka deyişle, yurtiçinde üretilen mallara toplam 28 milyar dolarlık talep vardı. Bunun 0.9 milyarlık bölümü net bazda yurtdışından temin edildi. Yurtiçinden temin edilen mal ve hizmetlerin reel değeri 27.1 milyar lira oldu. Bu rakamlar Türkiye ekonomisinde oluşan toplam talebe karşılık yurtiçinde üretilen malların yetersiz kaldığına işaret ediyor. Toplam iç talebi karşılayabilmek için ihracattan fazla ithalat yapmamız gerektiğini söylüyor. İç talep gerileyince doğal olarak ithalat da geriliyor.

İhracat aynı kalsa dahi, ithalatın ihracattan daha fazla gerilemesi net ihracat rakamlarını artırıyor. Bir başka deyişle, yurtiçinde üretilen malların yurtiçinde oluşan talebe göre olan yetersizliği azalıyor. Net dış talebin büyümeye katkısı olumlu hale dönüşüyor. Bu da eşitliğin ikinci önermesi. Bu sürdürülebilir mi? Toplam ihracatın yurtiçinde üretilen mal ve hizmetlerin piyasa değerine oranı 2011 yılında yüzde 23.6, bu yılın ilk üç ayında yüzde 24.9 oldu. Yalnızca ihracat artışıyla ekonomik büyümenin bu aşamada sürdürülebilir olması söz konusu değil. Son dönemde net dış talebin büyümeye katkısının olumlu olması popüler deyimiyle yalnızca baz etkisi sonucunda oldu. Altı ay sonra baz etkisi kaybolduğunda, iç talep büyümediği takdirde, net dış talep yoluyla büyümenin olamayacağını göreceğiz.

Advertisement