Küresel ekonomide o kadar çok sorun var ki, “iyimser” ya da “kötümser” nitelemesi yapıldığında, hangi sorun konusunda bu nitelemenin yapıldığı da ayrıca belirtilmeli. Çünkü, bazı sorunlar hakkında “iyimser” bir hava olabiliyor. Bazılarında ise “kötümser” hava hâkimiyetini sürdürüyor.

Sorunlar çok. 1) Avrupa’da borç krizi, 2) Avrupa’daki bankaların sorunları, 3) Avrupa’da büyüme sorunları ve borçlanmakta zorlanan ülkelerde ekonominin daralmaya devam etmesi, 4) Amerika’da büyüme sorunu, 5) Amerika’da gayrimenkul piyasasının canlanmaması, 6) Küresel düzeyde finansal sistemin küçülmesi, 7) Gelişmekte olan ülkelerde büyümenin düşmesi. Bunlara daha başkalarını da ekleyebiliriz. Ama, gidişatı değerlendirebilmek için bunlar yeterli.

FAİZLER DÜŞÜYOR

Avrupa’da yaşanan borç krizi konusunda geçmişe göre daha “iyimser” bir hava hâkim. Henüz elle tutulur bir şey yapılmadı, yapılması da zaman alacak. Yine de, sorunlu İspanya bankalarına yardım yapılması ve İspanya bankalarının gözetim ve denetiminin Avrupa Birliği’ne kayması olumlu karşılandı. Muhalefet ikna edilip de kurtarma fonlarının ikinci piyasada faizi yüksek ülkelerin bonolarını alması karara bağlanırsa, iyimserlik daha da artabilecek. Olumlu hava belki çok uzun sürmeyecek, ama en azından bu yıl kurtarılmış olacak.

İtalya ve İspanya’nın ikinci piyasadaki tahvil getirilerinin düşmesi ve kısa vadeli yeni borçlanmalarında daha az maliyet ödemeleri önemli ölçüde bu konudaki iyimserliğin artmasından kaynaklanıyor. Avrupa’daki borç krizine yönelik iyimserliğin artması aynı zamanda bono piyasalarının küresel düzeyde yeni bir resesyonu fiyatlandırmaya başlamasıyla çakıştı. Riskli ülkelerin faizi düşerken, “güvenli liman” durumundaki ülkelerin de faizleri düşme eğiliminde.

On yıl vadeli Amerikan bonosunun faizi yüzde 1.5’in altına, aynı vadedeki Almanya’nın bono faizi yüzde 1.25’e geldi. Reel faiz negatif. Para bol ve neredeyse bedava. Bono faizlerinin son dönemde bu denli düşmesi “güvenli liman” niteliğinden çok, gelişmiş ülkelerde yeni bir resesyonun başlayabileceği beklentisinden de kaynaklanıyor.

Gelişmekte olan ülkelerde merkez bankaları politika faizlerini aşağı çekiyor. Çin, Brezilya ve Güney Kore 2008 yılı sonu ile 2009 yılı başında gözlenen faiz indirme sürecini başlattılar. Çin, düşmekte olan ekonomik büyümeyi yeniden canlandırma peşinde. Brezilya ve Güney Kore gibi ülkeler ise büyümeyi canlandırırken, gelişmiş ekonomilerle olan faiz farkının açılmasını önleyerek hızlanan sermaye akımları yoluyla paralarının değerlenmesinin de önüne geçmek istiyorlar. 2008 yılı öncesini bir daha yaşamak istemiyorlar.

PARA BOLLAŞIYOR

Ekonomik büyüme konusunda “karamsar” bir hava var. Karamsarlık hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için de geçerli. Çeşitli kuruluşlar küresel büyüme tahminlerini aşağı çekiyor. Türkiye ekonomisinin büyüme tahminlerinin genellikle değiştirilmemesi zaten baştan oldukça düşük tahmin yapılmasından kaynaklanıyor diyebiliriz.

Parasal genişleme her derde deva görülüyor. Avrupa’da borç krizinin çözümü için parasal genişleme tavsiye ediliyor. Amerika’da gayrimenkul piyasasının canlanması için parasal genişlemeye ihtiyaç olduğu söyleniyor. Japonya’da ekonomik büyüme için parasal genişleme gündeme geliyor. Parasal genişleme “aspirin” gibi bir ilaç oldu. Herkes bu ilacı alma peşinde. Finans piyasaları fiyatlama yoluyla da ülkeleri buna zorluyor. Avrupa Merkez Bankası, İngiltere’den sonra şimdi parasal genişleme sırası yeniden Amerika’ya geliyor. Bu kervana Amerika katılsa da, 2009 yılı sonu ile 2010 yılında yaşanan göreli bahar havasının yeniden yaşanabileceği olasılığı çok yüksek görünmüyor.

Advertisement