Advertisement

Geçen yılın ortalarında hükümetin bir kanadı gaza basılsın diye demeçler veriyordu. Merkez Bankası'nın da aynı fikirde olduğu hükümetin bir başka kanadı büyümenin makul düzeylerde tutulmasıyla ekonomik istikrara yönelik risklerin azaltılmasını savunuyordu. Doğal olarak ekonomik birimlerin kafası karıştı. Büyümek istiyor muyuz, istemiyor muyuz?
Büyüme konusunda görüş bildirme furyasına bir ara Başbakan da katıldı. Yılın ikinci yarısıyla birlikte ekonomik büyümenin hızlanacağını söyledi. Olmadı. Yılın 3'üncü 3 ayında büyüme daha da yavaşladı. Büyük bir olasılıkla, yılın son 3 ayında da, 3'üncü 3 aydan çok farklı bir performans gerçekleşmedi.
Ekonomik büyüme konusundaki farklı görüşler direksiyonun başında diye algılanan otoritelerden gelince, ister istemez ekonomik birimler farklı görüşleri, ileriye dönük beklentilerini oluşturmada hesaba katıyorlar. Kafalar karışınca, ekonomik kararlarda tutuculuk başlıyor. Risk iştahı azalıyor. Sonuçta, büyümenin düşmeyeceği varsa da, düşüyor. Geçen yılın ikinci yarısında beklentilerin bozulması büyüme performansının bozulmasına katkı yaptı.

KAFA KARIŞTIRAN POLİTİKA
Bu yılın başında otoriteler ekonomik büyüme konusunda yine çok laf etmeye başladılar. Belli ki, bu konuda bir rahatsızlık var. Yıllık yüzde 23 büyüme bazılarına küçük geliyor. Bir açıdan haksız da değiller. Yıllık yüzde 2-3 büyüme Türkiye'de resesyon varmış gibi hissedilir. O kadar ki, büyümenin düşük olduğu dönemlerde bankaların bilançolarında KOBİ'lere verilen kredilerde tahsili gecikmiş alacaklar artar.
Merkez Bankası büyüme hedefi olarak orta vadedeki programda 2013 yılı için benimsenen yıllık yüzde 4 büyümeyi esas aldığını söylüyor. Şu sıralarda büyüme performansı program tahminlerinin altında olduğu için olacak, Merkez Bankası ekonomiye arada bir gaz verdiğini söylüyor. Bir sonra yaptığı hareket ise, kredilerin çok hızlı artma eğilimine girmesiyle zorunlu karşılıklarda artırıma gitmek. Çok hızlı büyüyen kredilerle yüzde 4 büyümeyi aşma eğilimi varsa, neden arada bir gaz veriliyor? Zorunlu karşılıkları artırma ihtiyacı varsa, ekonomi zaten gazı almış gidiyor demektir. Kafalar yine karışıyor.
Hükümetin bir bakanı Merkez Bankası'nı "korkak" ilan ederken, bir diğeri para politikasının göreli olarak gevşetildiğini söyleyerek ekonomik büyümenin hızlanmaya başlayacağı tahminini yapıyor. Zorunlu karşılıkları artıran bir merkez bankası, para politikasını gevşetti mi demek? Merkez Bankası'nın faiz koridorunu yüzde 0.25 puan aşağı çekmesi ekonomik büyümeyi hızlandırıcı bir girişim midir? Kafalar yine karışıyor. Belki, "kısa vadeli faiz artık para politikasının bir aracı değil" dense, konu daha iyi anlaşılacak.

YÜZDE 4-5'İ DE ARAYABİLİRİZ
Anlaşıldığı kadar, ekonomik büyümeye yön verme potansiyeli olan otoriteler arasında tam bir fikir birliği yok. Büyüyebildiğimiz kadar büyüyelim diyenlerle yıllık yüzde 4-5 büyümenin hedeflenmesinin daha doğru bir strateji olduğunu savunanlar var. Her ikisi de konuşuyor. Her ikisi de gerçekten neyin hedeflendiği konusunda kafa karışıklığına neden oluyor. Sonuçta, ekonomik birimlerin risk iştahı kaçıyor. Özel kesim açısından yatırım ve tüketim harcamalarının ertelenmesi daha doğru bir yaklaşım oluyor.
Ekonomi inişli-çıkışlı bir görünüm sergiliyor. Bu sıklıkta ve boyutta iniş-çıkışlar aslında ekonomik kaybın da kaynağı oluyor. Sonunda hiç kimsenin dediği olmayabilecek. Ekonomik büyüme herkesin umduğunun ötesinde düşük kalabilecek. Bu aşamada, "Büyüyebildiğimiz kadar büyüyelim" diyen kanadın bir süre susması yararlı olabilir. Hiç olmazsa, yüzde 4-5 gibi büyümek isteyenler büyüme karşıtı gibi bir görüntü vermezler. Aksi takdirde, yüzde 4-5'i de arar hale geleceğiz.