“Dengeli büyüme,” cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 5 civarında, ekonomik büyümenin de yüzde 4-5 civarında olduğu bir denge olarak tanımlanabilir. Bu tanım Merkez Bankası Başkanı’nın geçenlerde 5X5X5 diye tanıtılan söylevi ile de tutarlı. Ekonomik büyümede yüzde 5 rakamı makul görünüyor. Çünkü, uzun dönemli ortalamaya baktığımızda Türkiye ekonomisi yıllık yüzde 5 civarında büyümüş. Çok daha hızlı büyüdüğü yıllar olmasına karşı küçüldüğü yıllar da olmuş. Cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 5 olması neden makul gibi görünüyor? Bu konuda elimizde çok açık kanıtlar yok. Ama, bazı yargılar öne sürebiliriz.
SERMAYE AKIMLARI
Ekonomide tüm büyüklüklerin önemi görelidir. Bugün çok büyük gibi görünen bir rakam diğer şartların da değişmesiyle yarın çok küçükmüş gibi görünebilir. 1980’li yıllarda Türkiye Hazine’si yurtdışında bir defada 500 milyon dolar borçlandığında düğün bayram ilan edilirdi. Türkiye’nin sınıf atladığı iddia edilirdi. O şartlarda gerçekten de öyleydi. Bugün Türkiye Hazine’si bir defada milyarlarca dolar borçlanabiliyor. Borçlandığının 2-3 katı talep geliyor. Bugünkü şartlarda bu gayet normal karşılanıyor. 2000’li yıllara kadar cari işlemler açığının milli gelire oranı yüzde 4’e yaklaştıkça, dış borçlanmadan kaynaklanan bir krizin kapıya dayandığı düşünülürdü. O dönemlerde uluslararası sermaye hareketleri bu denli yaygınlaşıp derinleşmemişti. 1990’lı yılların sonunda yaşanan Asya ve Rusya krizleri de gelişmekte olan ülkelere karşı uluslararası sermayenin soğumasına yol açmıştı. 1999 yılında Türkiye’nin IMF ile bir program yapmak zorunda kalmasının bir nedeni de buydu. 2000’li yılların başından itibaren uluslararası sermaye hareketleri yaygınlaştı ve derinleşti. 2001 yılından sonra Türkiye’nin uygulamaya koyduğu ekonomik reformlar dünyada ses getirmeye başladı. Sonuç alınmaya başlandı. Türkiye uluslararası sermaye akımlarının radarına girdi.
Dış kaynak bulması kolaylaştı. Böyle bir ortamda cari işlemler açığının milli gelire oranının eskiden olduğu gibi yüzde 4’e gelmesi bir tehdit olmaktan çıktı. Bu oran yüzde 6’ya geldiğinde de bir şey olmadı, yüzde 8’e geldiğinde de. Önemli soru şu: Türkiye ekonomisi hangi düzeydeki cari işlemler açığı/milli gelir oranını kaldırabilir? Bu sorunun yanıtı yok. Uluslararası konjonktür izin verdiğinde, 2011 yılında olduğu gibi, yüzde 10’u da kaldırabilir, sermaye hareketleri çekingenleştiğinde, yüzde 6 dahi çok yüksek bir rakam olabilir. 2008 yılı sonunda derinleşen küresel krizden az önce Türkiye’de bu oran yüzde 6 civarındaydı. Dış kaynak kıtlaşınca, ekonomi yüzde 5’e yakın küçülmek zorunda kaldı. Kısacası, bu konuda sihirli bir rakam yok. Sihirli bir rakam yok, ama dış piyasaların belli bir anlayışı var. İç ve dış konjonktüre bağlı olarak dış kaynak imkânları olabildiğince açılabiliyor. Riskleri olsa da, biz de bundan yararlanıyoruz. 2010 ve 2011 yılında bu konjonktürden en fazla yararlanan ülkelerden biri olduk ve ekonomik büyümede rekorlar kırdık. Önümüzdeki dönemde de dengeli büyüme parametreleri içinde dengeli olduğu kabul edilen ekonomik büyüme kabul edilebilir düzeyin altında kaldığında, konjonktür izin verdiği ölçüde denge yarattığı düşünülen cari işlemler açığı/milli gelir oranını yukarı çekmek zorunda kalacağız. Bunun başka bir yolu yok. Ercan KUMCU ekumcu@htgazete.com.tr