Advertisement

Avrupa Birliği (AB) ile gidilen “gümrük birliği” çerçevesinde Türkiye’nin “rekabet kurumu”nu oluşturması şarttı. Şart yerine getirildi ve Rekabet Kurumu 1997 yılında çalışmaya başladı. Geçelerde Kurum’un 16. kuruluş yıldönümüydü. Yıldönümü münasebetiyle hazırlanan raporun konusu “Rekabet Politikası Perspektifinden Kamu Müdahaleleri“ olarak seçilmişti. Rapor ayrıntılı olarak kamu müdahalelerinin çeşitlerini, bu müdahalelerin piyasalarda rekabeti engelleyici sonuçlarını irdeleyip bazı önerilere yer veriyor. Konu birçok açıdan çok önemli. Her şeyden önce, ekonominin rekabetçi bir ortamda çalışmasını istiyorsak, özel kesimin rekabetçi olup kamu sektörünün rekabeti ihlal eden davranışlarına göz yuman bir yapı düşünemeyiz. Rekabet, “ya hep ya hiç” denebilecek bir olgudur. Zaten bu düşünceden hareketle AB de kamu müdahalelerinin piyasalarda rekabeti ihlal edebilecek taraflarını irdelemek üzere Rekabet Kurumu’na bir görev verilmesini arzu ediyor. Böyle bir yapı kurulmadan da tam üyelik müzakerelerinde “Rekabet” başlığı henüz açılamıyor. Bu başlığın açılması için ortaya konan ön şart henüz yerine getirilebilmiş değil.

RAPORUN ÖNERİSİ
Rekabet Kurumu’nun hazırladığı raporda bu konuda bir öneri geliştirilmiş. Raporda, “... genel olarak rekabet politikası hedef ve önceliklerine, özel olarak ise kamunun rekabeti olumsuz etkileyebilecek düzenleme ve işlemlerine yönelik, Rekabet Kurumu’nun da içinde bulunduğu ilgili kamu kurumlarının temsil edildiği resmi bir danışma mekanizmasının oluşturulması rekabet politikasının kurumsallaştırılması açısından faydalı olacaktır“ deniyor. Bu öneri birkaç açıdan sakıncalı: 1) Böyle bir danışma mekanizması rekabet politikaları ve hedeflerini çizmez, olsa olsa yozlaştırır; 2) Amaçları ve misyonu iyi belirlenmiş bağımsız bir kurumun kendi alanındaki otoritesini başka kurum ya da kişilerle paylaşıyor izlenimi vermesi o kurumun etkinliğini yok etmese de, önemli ölçüde azaltır; 3) Bu çeşit “danışma mekanizmaları” ya da “koordinasyon kurulları” sonuçta siyasi otoritenin önceliklerinin, misyonları yasalarla tanımlanmış bağımsız kurumlara dayatılması platformu haline gelir. Bağımsız otoritelerin böyle oluşumlar içinde yeri olmamalı.

DAHA ETKİN BİR İLETİŞİM
Daha etkin bir çalışma tarzı şu şekilde oluşturulabilir: “Kamunun piyasalara müdahalelerini içeren tüm yasa tasarıları ancak Rekabet Kurulu’nun görüşüyle beraber Meclis Başkanlığı’na sunulur” diye bir kural konabilir. Kurul’un olumlu ya da olumsuz görüşlerinin Meclis açısından bir bağlayıcılığı olamaz. Ama yasa koyucu, bu yolla yasalaştırdıkları uygulamaların rekabeti sınırlayıcı etkilerini bilerek hareket etmiş olur. Kamuoyu bu konuda daha fazla aydınlatılmış olur. Aynı şekilde, yasa gerektirmeyen, kamu kurumlarının piyasalara müdahalelerini içeren uygulama önerilerinin ancak Rekabet Kurulu’nun görüşüyle beraber onay makamına sunulması ilkesi getirilebilir. Rekabet Kurulu’nun bu konulardaki görüşlerinin kamuoyunun bilgisine sunulması zorunlu tutulabilir. Rekabet Kurumu’nun yasal bir zorunluluk olmadığı halde bazı konulardaki görüşlerini çeşitli kamu kuruluşlarıyla paylaştığı biliniyor. Raporun çeşitli bölümlerinde bu çeşit yazışmaların içeriğine de yer veriliyor. Hiçbir şey yapamıyorsak, Rekabet Kurumu’nun devletin diğer kurumlarına verdiği tüm görüşlerin internet sitesi aracılığıyla kamuoyuna açık olması ilkesi getirilebilir. Hiç olmazsa, ilgilenenler, kamunun piyasalara yaptığı çeşitli müdahalelerin rekabet açısından ne anlama geldiğini öğrenme fırsatı bulmuş olur.