Standard & Poor’s (S&P) yalnızca ülkelere ve şirketlere kredi notu veren bir şirket değil. Kurumun bir başka bölümü de ülkeleri ya da bölgeleri yakından ilgilendiren konularda çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalardan biri de belli aralıklarla tekrarlanan nüfusun yaşlanmasıyla bağlantılı makro ekonomik verilerin uzun dönemli projeksiyonları. Küresel düzeyde demografik yapı değişiyor. Doğum ve ölüm oranları düşüyor.
Dünyanın her yerinde, birkaç istisna hariç, nüfus yaşlanıyor. Yaşlanan nüfusun zorladığı sosyal güvenlik harcamaları artıyor. Sağlık ve bakım masrafları yükseliyor. Hükümetler bir şey yapmadığı takdirde, küresel düzeyde bir ekonomik felakete doğru sürükleniyoruz. Bu sorunun çözümü ne düşük faizlerde ne de daha yüksek büyümede. Sorunun çözümü hiçbir ülkenin kaldırabileceği yapıda olmayan bugünkü anlayıştaki sosyal güvenlik sisteminin değişmesi. Buna Türkiye de dahil.
YAŞLANAN NÜFUSUN MAKRO ETKİSİ
Türkiye için yapılan analizden birkaç satırbaşını aktaralım. 1. Bugünlerde 75 milyon olan Türkiye nüfusunun 2050 yılında 90 milyonun biraz üzerinde olacağı tahmin ediliyor. 2. 65 yaş üstü nüfusun çalışabilir nüfusa oranının bugünkü yüzde 9 düzeyinden 2050 yılında yüzde 30 düzeyine çıkacağı hesaplanıyor. Nüfusumuz hızla yaşlanıyor. 2050 yılında bu oranın, çalışmanın kapsadığı 50 ülkede ortalama yüzde 40 civarında olması bekleniyor. 3. Baz senaryoda, 2010-2011 yılında yüzde 9 civarında büyüyen Türkiye ekonomisinde büyümenin ivme kaybedeceği ve 2040’dan sonra yüzde 2’nin altına geleceği tahmin ediliyor.
Bu eğilim 50 ülke ortalamasına çok yakın. 4. Yaşa bağlı devlet harcamalarının milli gelire oranı 2010 yılında yüzde 10’un biraz altındaydı. Bunun yüzde 6’sı emeklilik için, yüzde 3.5’i sağlık için harcanıyordu. Sosyal güvenlik yapısında bir değişikliğe gidilmediği takdirde, yaşa bağlı devlet harcamalarının milli gelire oranının 2050 yılında yüzde 26’ya çıkacağı hesaplanıyor. Milli gelirin yüzde 17’sinin emekliliğe, yüzde 7’ye yakınının sağlığa ve yüzde 2.5’inin uzun dönemli bakıma gideceği tahmin ediliyor. 5.
Bu yapı içinde şu sıralarda milli gelirin yüzde 3’ünün altında olan bütçe açığının 2050 yılında yüzde 30’u aşabileceği tahmin ediliyor. 6. Bugünlerde yüzde 40 civarında olan kamu borçluluğunun (kamu borcu/milli gelir) hiçbir önlem alınmazsa 2035 yılında yüzde 100’ü, 2050 yılında ise yüzde 300’ü geçebileceği düşünülüyor. Çalışmadaki 50 ülkenin ortalaması yüzde 100’ü 2040 yılında geçiyor ve 2050 yılında yüzde 200’e yaklaşıyor. Yani bizim durumumuz çok daha çabuk kötüleşiyor. 7. Türkiye’nin kredi notunun bundan 20 yıl sonra ve ilerisinde spekülatif düzeyde olabileceği hesaplanıyor.
BUGÜNDEN ÖNLEM ALMAK ŞART
Rakamlar iç karartıcı. Diyelim ki, gaza bastık, baz senaryoya göre daha hızlı büyüdük. 2050 yılında bütçe açığının milli gelire oranını yüzde 30’dan yüzde 28’e indirebiliyoruz. Reel faizler daha düşük olursa, bu oran ancak yüzde 25’e düşüyor. 2050 yılında yüzde 300’ü aşan kamu borçluluğu hızlı büyüme senaryosunda yüzde 287’ye düşüyor. Düşük reel faizlerde ise bu oran yüzde 288 oluyor. Rakamların gösterdiği şu: Büyüme ya da faizlerin düzeyi ile geliyorum diyen felaketi önleyemiyoruz. Demografik yapıyı da değiştirmek o denli kolay değil.
O halde, sosyal güvenlik sisteminin yapısını acilen değiştirmek zorundayız. Bütün bunlara bakarak “S&P yine saçmalamış” diyebilirsiniz. Alın elinize kâğıdı kalemi. Üç aşağı beş yukarı sizler de aynı rakamlara ulaşacaksınız. Rakamlar uçuk görünse de, uydurma değil. Mutlaka gerçekleşme bu yönde olacak da denmiyor. Ama, bir şeyler yapılması şart.