Advertisement

IMF'ye borçlarımızı ödedik. On dokuz yıl sonra yeniden IMF'ye borcu olmayan bir ülke konumuna geldik. Sevindirici bir durum. Ama, IMF'ye borçlu olmamak bizi şımartmamalı. Aksine, bir daha IMF'ye gitmek zorunda kalmamak için gerekli özenin gösterilmesi gerekiyor.
2000 yılının başında başlayıp 2001 yılında tökezleyen, daha sonra içerik değiştirip 2008 yılına kadar devam eden IMF ile olan beraberliğimiz başarı ile sonuçlandı. Söz verilenler büyük ölçüde yapıldı. Uluslararası piyasaların Türkiye'ye açılmasıyla IMF ile uzlaşılan programın uygulanması kolaylaştı. Sonuçta, IMF ile ilişkilerde "model" bir ülke olduk. Dün de borcumuz bitti. Siyasi bir gösteri yapmak isteseydik, borcumuzu iki yıl önce de bitirebilirdik.

ÖCÜ İLE İŞBİRLİĞİ
IMF, program yapıp mali destek verdiği tüm ülkelerde "öcü" rolündedir. Ülkenin yararına olmadığı düşünülen önlemlerin alınmasında ısrar eder. Ülkeyi fakirleştirir. Kısacası, IMF, küresel emperyalist güçlerin bir aracı olarak görülür. Öyleyse, neden ülkeler IMF'den yardım talep ederler?
Ekonomik açıdan, bir ülkenin IMF ile program yapıp mali destek talep etmesi, ayakta durabilmek için gereken mali kaynakları başka yerlerden bulamadığı içindir. Yani, ülkede kaynak sıkıntısı vardır. Özel kesim ek kaynak vermekten çekinmektedir. IMF'nin programları genellikle kaynak ihtiyacının azaltılmasına, ekonominin yeni kaynaklar yaratmasına ve geçiş döneminde ihtiyaç duyulan belli bir kaynağın tahsisine dayalıdır.
Ülkedeki siyasetçiler de, teknik kadro da bunu bilirler. Ama, siyasi açıdan, olayların kamuoyuna aktarılması farklı olur. Kaynak ihtiyacının azaltılması bütçe ve cari işlemler açığının azaltılması anlamını taşır. Bazı devlet harcamaları kesilir, bazı devlet harcamalarındaki artışlar ihtiyacın çok gerisinde kalır. Vergiler artar. Önceleri ekonomik büyüme düşer. Siyasetçiler bunu "IMF istedi" diye kamuoyuna tanıtır. Yani, kabahatli, ülke ekonomisini kötü duruma sokan siyasetçiler değil, ülke ekonomisini kötü durumdan çıkarmaya yönelik olarak ülkedeki siyasetçilerin kabul ettiği önlemlerin alınmasını talep eden IMF'dir.
Bazen IMF ile gizli görüşmeler yapılır. Kamuoyundan kaçmak için ülkenin yetkilileri bir başka ülkede toplanırlar. Deyim yerindeyse, basın atlatılmış olur. Verilmek istenen izlenim, ülkedeki siyasetin IMF ile işbirliği yapmadığıdır. Türkiye 1970'li yıllarda, 1980'li yılların ilk yarısında 1990'11 yılların ikinci yarısında ve 2000'li yılların başında böyle olayları çok yaşadı. IMF ile program yapan her ülke bunları yaşıyor.

BASKI ARTACAK
Aslında, siyasetçi, ülke ekonomisinin uluslararası denetimden geçmesini sevmiyor. İktidar olup da muktedir olmadığı izlenimi vermek istemiyor. Bu nedenle Türkiye 1985 yılında başarıyla biten IMF programını yenilemek istemedi. Yüksek kamu açıkları ve yüksek enflasyonla yaşamaya razı oldu. 1980'lerin sonunda bu nedenle OECD'deki Türkiye Konsorsiyumu'nu sonlandırdık. Bu nedenle, IMF Sözleşmesi gereği yılda bir kez ülke ekonomisinin IMF iktisatçıları tarafından mercek altına alınmasından pek hoşlanılmaz.
Bunlara artık alışmalıyız. Büyüklüğümüz ve önemimizle övünüyorsak, siyasi ve ekonomik alanlarda da uluslararası denetimlerden geçmeyi içimize sindirebilmeliyiz. IMF yılda bir kez gelip Sözleşmesi'nin 4. Maddesi uyarınca Türkiye ekonomisini irdelemeye devam edecek. Eleştirisini yapacak, önerilerini sıralayacak. G-20 üyesi olarak Türkiye ekonomisi ayrıca incelemeye tabi tutulacak. Çeşitli platformlarda tartışılacak. Bütün bunlar Türkiye'nin ekonomi politikalarda daha disiplinli hareket etmesi yönünde baskı oluşturacak. Bu baskıyı hissetmediğimizde, IMF'ye yeniden borçlu kalma olasılığını artırmış oluruz.