Advertisement

“Para politikasının bağımsızlığı“ kavramından, ekonomik şartlara göre fiyat istikrarını devam ettirebilmek için gerekli para politikası kararlarının merkez bankaları tarafından hiçbir etki altında kalmadan serbestçe alınabilmesi anlaşılır. Bu kavram sıkça sorgulanır. Kavramdan rahatsız olanlar para politikasının bağımsızlığını “devlet içinde devlet“ şeklinde de yorumlarlar. Aslında para politikasının bağımsızlığı çoğunlukla işlevsel bir olgudur. Para politikasının bağımsızlığına yönelik çeşitli engeller bulunabilir. Örneğin, bir merkez bankasının yasası para politikası kararlarının serbestçe alınmasını engelleyebilir. Merkez bankası idaresinin hükümetlerce istendiği zaman değiştirilebilmesi bunlardan biridir. Hükümetlerin yasalar yoluyla merkez bankasına para politikası ile doğrudan ya da dolaylı alakası olmayan çeşitli görevler yüklemesi de para politikasının bağımsızlığına engel teşkil eder. Merkez bankalarının kamu kesimine (Hazine dahil) kredi vermesi de bağımsızlığı sınırlar. Bu engellere yasal engeller diyelim.

İŞLEVSEL BAĞIMSIZLIK

Yasal engellerin dışında, merkez bankalarının piyasadaki konumları da para politikasının bağımsızlığını sınırlayan bir etken olabilir. Örneğin, bilançosunun varlıklar bölümünün büyük bir kısmı Hazine bonolarından oluşan bir merkez bankasının fiyat istikrarının sürdürülebilmesi amacıyla bilanço büyüklüğünü istediği gibi küçültebilmesi mümkün olmayabilir. Bilançonun küçülmesi Hazine bonolarının merkez bankası tarafından satılması ve dolayısıyla Hazine bonosu fiyatlarının düşmesi, faizlerin artması anlamına gelir. Hazine’nin borçlanma maliyetinin artması kamu finansman dengesini daha da kötüleştirebilir. Böyle bir durumda merkez bankalarının bilançolarını küçültmeye girişmeleri faydadan çok zarar getirebilir. Merkez bankalarının varlıklarının önemli bir bölümünün uzun vadeli olması da para politikasının bağımsızlığına engel unsurlardandır. Varlıkların vadesi uzun olduğunda elden çıkarmak da vadeye göre uzun zaman alabilecektir. Halbuki, para politikasındaki esneklik, merkez bankalarının istediği zaman elindeki varlıkları alıp satabilme kabiliyetini gerektirir. O nedenle de, para politikasının bağımsızlığını gözeten merkez bankalarının piyasaya verdiği borçlar daima kısa vadelidir. Bunlar para politikasının bağımsızlığına işlevsel engellerdir.

FED’İN KONUMU

Para politikasının bağımsızlığını engelleyecek bir başka etken bir merkez bankasının küresel ekonomideki konumu olabilir. Son haftalarda bu olguyu yaşıyoruz. Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) parasal genişlemeyi yavaşlatıp durdurabileceği olasılığından söz etmesi bütün dünya piyasalarını karıştırdı. Gelişmekte olan ekonomilerden sermaye kaçışı yaşandı. Paraları değer kaybetti, faizler yükseldi. Piyasaları yatıştırabilmek için FED söylevini yumuşatmak zorunda kaldı. FED’in para politikası kurulu yaklaşık her ay toplanıyor. Her toplantıdan sonra bir bildiri yayınlıyor. Toplantıdan birkaç hafta sonra da toplantının tutanaklarının özeti kamuoyu ile paylaşılıyor. Tüm dünya bu açıklamaların satır aralarını okumaya çalışıyor. Bu nedenle zaten kelimelerini çok dikkatli seçen FED ve FED yöneticileri bu kez beklemedikleri bir tepki ile karşılaştılar. Küresel piyasalarda istikrarı bozmak istemiyorlarsa, FED’in daha dikkatli olması gereği ortaya çıktı.

FED, yalnızca Amerikan ekonomisindeki gelişmeleri değil, küresel tepkileri de göz önüne almak zorunda. Amerikan ekonomisindeki gelişmelerin gerektirdiği para politikasına küresel tepkiler ne denli sert olursa, FED’in para politikasındaki bağımsızlığı o kadar sınırlanıyor demektir. Amerikan ekonomisinin gereksinimleri ile küresel piyasa şartları birbiriyle uyum içinde olmayabilir. FED, şimdi olduğu gibi arada sıkışabilir. Son haftalarda yaşananlar FED’in her toplantısından sonra küresel piyasalarda oynaklığı artırabilir. Piyasalarda oynaklıklar arttıkça, FED’in karar alması zorlaşabilir. Bu anlamda, para politikasında bağımsızlığı sınırlanan FED, yapmak istediğini birden değil, yedirerek yapmak zorunda kalabilir.