Bu yıl sonu için belirlenen yıllık yüzde 5 enflasyon ve yıllık yüzde 4 büyüme hedefleri gerçekçi olmaktan çıktı. İç ve dış şartlar enflasyonun daha yüksek, büyümenin ise daha düşük olmasına neden oluyor. Geçen yıl sonunda yıllık enflasyon yüzde 6.2 olmuştu. Büyüme ise yüzde 2.2’de kalmıştı. Bu yıl sonunda enflasyon geçen yılki düzeyinden de yüksek çıkabilir.
Büyüme ise aşağı yukarı geçen yılki düzeyinde kalabilir. Her ne kadar geçen yıl büyümenin düşürülmesi istendiyse de, düşüşün bu denli sert olması arzulanmamıştı. Aslında, Türkiye ekonomisi son iki yıldır “enflasyonu indirememe“ ve “büyümeyi hızlandıramama“ sorunlarını yaşıyor. Sorunların kaynağının bir bölümü dış şartlar. Ama sorunlarımızın tümünü dış şartlara da bağlayamayız. Örneğin, geçen yıl uluslararası sermaye akımlarında hiçbir sorun yoktu. Bu yılın ilk beş ayında da sermaye akımlarında bir sorun yaşandığını iddia edemeyiz.
HEDEF VE DENGE UYUMSUZLUĞU
Döviz kuru Türkiye ekonomisinin makro ekonomik dengelerini oluşturan en önemli parametrelerden biri. Belki de en önemlisi. Önemi yalnızca Türkiye ekonomisinin dışa açıklığından kaynaklanmıyor. Neredeyse on yıldır tek haneli enflasyon düzeyinde yaşadığımız halde, “para ikamesi“ olgusu Türkiye’de hâlâ çok güçlü. Tasarruf (dolayısıyla tüketim) ve yatırım kararlarında döviz kurunun düzeyi son derece etkili. Diğer taraftan, Türkiye’nin ihracatını artırmak ve ihracata dayalı bir biçimde ekonomik büyümeyi hızlandırmak gibi bir hedefi var. Bu hedefe varmak için de döviz kurunu ihracatı teşvik unsuru olarak kullanmak istiyoruz.
Son dönemde Merkez Bankası’nın reel döviz kurlarının belli bir düzeyin üzerine çıkmasını (Türk Lirası’nın reel değerinin belli bir düzeyin üzerinde artmamasını) istememesi bu nedenleydi. Sorunlarımızın bir bölümü döviz kuru politikasına biçilen görev ile ekonominin yapısı arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklandı. İhracatı teşvik edebilecek, ekonominin dış talep yoluyla büyümesine yardım edebilecek döviz kuru düzeyi Türkiye ekonomisinde yatırım ve tüketimin canlanmasını sağlayabilecek döviz kuru düzeyine göre çok yüksek kaldı. Bu uyumsuzluk, yatırım ve tüketimi bastırdı. Döviz kurundan bağımsız, dış talep koşulları da olumsuza dönünce, ne iç talep yoluyla, ne de dış talep yoluyla hayal edilen büyüme olanaksız hale geldi. Aksine, bugün içinde yaşadığımız gibi, pahalılaşan döviz yoluyla enflasyon yukarı yönde giderken, bastırılan tüketim ve yatırım harcamaları yoluyla büyüme de aşağı doğru gidiyor.
KUR YOLUYLA TEŞVİK
Döviz kurunun ihracatı teşvik mekanizması olarak kullanılması çok yaygın bir uygulama. Bu stratejiyi Japonya İkinci Dünya Savaşı sonrası 1980’li yıllara kadar uyguladı. Çin hâlâ bu stratejiyi uyguluyor. Biz de 1980 yılı sonrası bu stratejiyi benimsedik. Ama, sermaye hareketlerinin tamamen serbest bırakılmasıyla artık bu stratejinin başarılı olma şansı kalmadı. Çin’de başarılı gibi görünüyorsa, kontrollü ekonomi olduğu için.
İhracatın teşviki vergi mevzuatı ve verimliliği artırıcı teşvikler yoluyla olabilir. Ama, döviz kurunu ihracatı teşvik amacıyla kullanmak makro ekonomik istikrarı ve dengeleri risk altına atan bir strateji olur. Özellikle, sermaye hareketlerini tamamen serbest bırakmış, ama “para ikamesi“ olgusundan kurtulamamış ekonomilerde bu çok daha büyük bir risk. Mikro dengeler için makro dengeleri feda etmek durumuna geliniyorsa, bu stratejiyi bir kez daha irdelemenin zamanı gelmiş demektir.