Advertisement

Uluslararası sermaye hareketlerinin neredeyse dünyanın her tarafında serbest bırakılmasıyla uluslararası finansal sermaye "gelişmekte olan ekonomiler" diye bir ülke grubunu keşfetti. Sermaye gelişmiş ülkeler arasında gidip gelmekle beraber daha fazla risk alıp daha fazla getiri peşinde koşanlara yeni bir yatırım alanı açıldı. 1990'lı yıllarla beraber bu alan (yükselen ekonomiler de deniyor) giderek popüler hale geldi.
"Yüksek risk/yüksek getiri" ilkesiyle gelişmekte olan ekonomilere akan net uluslararası finansal sermaye 2000'li yıllarda yılda 1 trilyon doların üzerine çıktı. Gelişmekte olan ekonomilerde büyüme hızlandı. Ekonomik büyümede gelişmişlerle gelişmekte olanlar arasındaki fark açıldıkça, gelişmekte olan ekonomiler uluslararası finansal sermaye gözünde daha da çekici hale geldi. Bütün bu gelişmelerden özellikle 2001 yılı sonrası Türkiye de faydalandı. Uzun dönemli büyümesi yılda ortalama yüzde 4.5 kadar olan Türkiye ekonomisi 2002-2007 yılları arasında yılda ortalama yüzde 7 büyüdü.

GELİŞMİŞLERİN RİSKİ AZALDIKÇA
2008 küresel krizi, gelişmekte olan ekonomileri uluslararası finansal sermaye açısından daha da çekici hale getirdi. Çünkü, kriz gelişmiş ekonomilerde çıkmıştı. Gelişmekte olan ekonomiler gelişmiş ekonomilerin enkazı altında hırpalanıyordu. Gelişmişlerin göreli riski arttı, getiriler neredeyse sıfıra indi. Halbuki, gelişmekte olan ekonomiler göreli olarak daha az riskli hale gelmişti. Kaldı ki, getiriler de göreli olarak hâlâ yüksekti. Uluslararası finansal sermaye 2009 yılı ile birlikte gelişmekte olan ekonomilere doğru yeniden hızlandı. Bu ülkelerde büyüme yeni rekorlar kırdı. Türkiye ekonomisi de 2010 ve 2011 yıllarında yılda ortalama yüzde 9'a yakın büyüdü.
Gelişmiş ülkelere yönelik kötümserlik artık eskisi kadar güçlü değil. Amerika'da büyüme hızlandı. Borç krizi içindeki Euro Bölgesi resesyondan çıkmak üzere gibi duruyor. Japonya aldığı son önlemlerle yatırımcıların beklentilerini biraz daha olumluya çevirdi. 2000'li yıllarda, özellikle 2009 yılından sonra gelişmekte olan ülkelere akan uluslararası finansal sermayenin gözünde gelişmiş ekonomiler yeniden cazip hale geliyor. Kaldı ki, gelişmiş ekonomilerde göreli risk azalırken, getiriler de yükselmeye başladı. Bu süreç mayıs ayından bu yana daha da hissedilir oldu.

MSCI ENDEKSİ
Uluslararası piyasalarda çok kullanılan, ülke ve bölgelerde hisse senedi piyasalarının yerli para cinsinden fiyat performansını ölçen MSCI (Morgan Stanley Composite Index) endeksi yılbaşından bu yana dünya çapında (46 ülke) yüzde 11 civarında arttı. Gelişmekte olan ekonomilerde ise bu endeks yüzde 9'un üzerinde düştü. Son bir yılda MSCI endeksi tüm dünyada yüzde 20'ye yakın artarken, gelişmekte olan ekonomilerde yalnızca yüzde 1 kadar arttı. Ekonomik açıdan zor bir dönemden geçen Avrupa ekonomilerinde ortalama MSCI endeksi yılbaşından bu yana yüzde 9'a yakın artarken, son bir yılda yüzde 16 arttı.
MSCI Türkiye endeksi yılbaşından bu yana yüzde 4.3 düşerken, son bir yılda yüzde 15.5 arttı. Endeksteki son üç aydaki düşüş yüzde 12.6 oldu. Bizim gibi ekonomiler için bu çok yeni bir gelişme.
2006 yılı ortalarında yaşandığı gibi, bugün yaşananların geçici olabileceği düşünülmemeli. Bu ülkelere sermaye yine gidecek, ama eskisi kadar bol olmayacak. Gelişmiş ekonomiler 2008 krizinin izlerini silebildikleri ölçüde gelişmekte olan ekonomiler zorlanmaya devam edecekler. Uluslararası finans sermayesi açısından artık gelişmiş ekonomiler gözde.
Bu açıdan baktığımızda, geçenlerde gerçekleştirilen Hazine borçlanmasına yabancı yatırımcı ilgisinin eskiye göre daha az olmasına şaşırmamalı.