Advertisement

Bu yılın ikinci üç ayında ekonomik büyümenin hızlandığını ve yılın ilk yarısında son 12 aylık milli gelirin reel olarak yüzde 2.5 olduğunu öğrendik. Büyüme hızlanıyor, ama bankaların takipteki alacakları da hızla büyüyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, temmuz ayı sonu itibarıyla bankaların takipteki alacakları yüzde 29.5 artarak 26.9 milyar lirayı bulmuş. Ekonomik büyümenin hızlandığı dönemlerde işler iyi demektir, bankaların takipteki alacakları düşer. İşsizlik düşük. Büyüme iyi. Ne oluyor da, şimdi takipteki alacaklar hızlanarak artıyor?
Krediler de hızla artıyor. BDDK verilerine göre, temmuz ayı sonu itibarıyla bankaların açtıkları krediler yüzde 27.5 artarak 947 milyar liraya ulaşmış. Son kredi stokunu baz alırsak, takipteki alacaklar toplam kredilerin yüzde 2.8'i. Ama, kredilerin verildiği anda batmadığını düşünüp bu oranı geçen yılın aynı dönemindeki kredi stokunu baz alarak hesaplarsak, batık kredi oranı yüzde 3.6 oluyor. Mutlak olarak çok yüksek değil, ama büyüyen bir ekonomi için bu rakam yüksek sayılır.

KREDİLER ARTIYOR
Kredilerin büyüme hızıyla karşılaştırıldığında, ekonomik büyüme düşük kalıyor. Hatırlanacak olursa, otoriteler kredi büyümesini yıllık yüzde 15 düzeyinde tutmak istiyorlardı. Ekonominin ortalama yıllık yüzde 2.2 büyüdüğü geçen yıl sonunda bu orana çok yaklaşıldı. Bunca kredi artışına karşın, ekonomi ancak yüzde 2.5 büyüyorsa bir sorun var demektir. Bu yılın başında ekonomik büyüme tahminlerin ötesinde yavaşlayınca, kredi büyümesi için rakam verilmekten vazgeçildi. Ama, Merkez Bankası hâlâ kredi büyümesinin yüksek olduğunu ve alınan önlemlerin kredi büyümesini yavaşlatacağını iddia ediyor. Yoksa, alınan önlemler işe yaramıyor mu?
Bankalar kâr ediyor görünüyor. BDDK verilerine göre, temmuz ayı sonu itibarıyla, bankaların kârları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 23.8 artarak 16.6 milyar lira olmuş. Bu büyüklüğe bakarak aldanmayın. Son üç aydır bankalar portföylerindeki iç borçlanma senetleri yoluyla çok ciddi miktarda zarar ettiler. Faizler yükseldi, iç borçlanma senetlerinin fiyatları düştü. Portföylerini bugünkü fiyatlarla değerlendirdiklerinde, zarar etmiş oldular. Ama, muhasebe tekniği gereği bu zararlar, cari dönem kâr/zarar hesaplarında değil, öz kaynak hesaplarında gösteriliyor. Bankaların bu yolla ettikleri zararlar sonucunda, sermaye yeterlilik oranları düşüyor. Genellikle yüzde 17-18 civarında dolaşan bankaların sermaye yeterlilik oranı temmuz ayı sonu itibarıyla yüzde 16'nın altına geldi.

TASARRUFLAR DÜŞÜYOR
Sanayi sektöründe katma değer artışı ortalama büyümenin altında. Kredilerin bu denli hızlı artması ve aynı paralelde bankaların takipteki alacaklarının daha da hızlı artması krediler yoluyla zararların finanse edilmekte olduğu izlenimini güçlendiriyor.
Tüketici kredilerindeki artış ile özel kesim tüketim harcamaları arasındaki ilişki de çok açık değil. Geçen yılın tümünde özel kesim tüketim harcamaları reel olarak azaldı. Bu yılın ilk yarısındaki artış da yüzde 4 civarında. Tüketici kredileri geçen yıl da hızla artıyordu, yavaşlasa da, bu yıl da artıyor. Anlaşılan, özel kesim hayat standardını düşürmek istemiyor. Kredi yoluyla belli bir tüketim düzeyini korumaya çalışıyor. Bu yaklaşım, özel kesim tasarruflarının azaldığını gösterirken, önümüzdeki dönemde bankaların takipteki alacaklarının da artmaya devam edebileceğine işaret ediyor.