Advertisement

2008 yılının sonbaharında Lehman Brothers’ın batışıyla derinleşen küresel krizin üzerinden 5 yıl geçti. Dünya gelişmekte olan ekonomilerde çıkan krizlere alışıktı. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ilk kez gelişmiş ülkelerden kaynaklanan bir krizle karşı karşıya gelindi.

Tek cümleyle kriz neden çıktı diye sorsanız, büyük bir olasılıkla şu yanıtı alırsınız: “Amerika’da kredi balonu yaşanıyordu, finansal kurumlar çok büyümüştü.” Küresel kriz, gelişmiş ülkelerin finans sektörüne yönelik bir düşmanlık doğurdu. Benzer bir olguyu biz de 2001 krizi döneminde yaşamıştık. Kamuoyu her yerde ekonomik dengesizliklerin faturasını finans sektörüne kesmekle kolay yolu buluyor. Gelişmiş ülkelerde de böyle oldu. Siyaset işin içine girdi. Bir dizi önlemler devreye sokuldu ve sokulmaya devam ediyor.

KRİZ HENÜZ BİTMEDİ

Dodd-Frank Yasası diye adlandırılan bir düzenlemeyle Amerika bankacılık sektörünün gözetim ve denetimini daha sıkı kurallara bağladı. Finansal kurumların oyun alanını daralttı. Benzer bir yaklaşımı şimdi Amerika bütün dünyaya dayatmaya çalışıyor.

Göz ardı edilen Amerika’da bankacılık sektörünün reel ekonomideki öneminin çok az olduğu. Önemli olan sermaye piyasası. Amerika’dakine benzer bir yapı Avrupa’yı da gelişmekte olan ekonomileri de olumsuz etkiler. Avrupa bankacılık sektörünü cezalandırmayı finansal işlem vergisi koyarak yapmaya çalışıyor. Her ülkenin kendi bankacılık sistemini düzenleyip denetlemesi yerine Avrupa Merkez Bankası’na ek yetkiler veriliyor. Topluluk genelinde bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması gündemde. Gelişmiş ülke ekonomileri kriz sonrasında yoğun bakıma alındı. Merkez bankaları hızla para bastılar, hâlâ da basmaya devam ediyorlar. Piyasalar para basmanın durdurulmasından korkuyor. Demek ki, yoğun bakımdan hasta ekonomilerin çıkması sorun yaratabilecek. Kısa vadeli faizler tüm gelişmiş ekonomilerde sıfır ya da sıfıra çok yakın. Yakın gelecekte kısa vadeli faizlerin yükselebileceğini telaffuz etmek dahi yeni bir krize yol açabilir. Krizin dip noktasına göre belli bir düzelme söz konusu, ama gelişmiş ekonomilerin topyekûn krizden çıktığını iddia etmek olanaksız.

RİSKLER DAHA DA ARTTI

Ekonomik dengeler açısından belki durum daha iyi, ama olası riskler açısından durum çok da iç açıcı değil. Küresel krizin nedenleri diye sıralanan birçok nokta bugün daha büyük bir risk olarak karşımızda. G

eçenlerde Financial Times’ın beğendiğim yazarlarından Gillian Tett bu noktaları çok güzel özetlemiş. Özetleyerek tercüme ediyorum. 1. Büyük bankalar daha da büyüdüler. “Batırılamayacak kadar büyük” olgusu bugün çok daha ciddi bir biçimde karşımızda. Benzer bir saptamayı geçenlerde kriz döneminde Amerikan Hazine Bakanı olan Henry Paulson da yapmıştı. 2. Gölge bankacılık bugün çok daha büyük. Bankacılık sektörüne giydirilen gömlek daha sıkı hale getirildikçe, son beş yılda gölge bankacılığın büyüklüğü 59 trilyon dolardan 67 trilyon dolara yükseldi. 3. Sistem giderek merkez bankalarına dayandı. Kredi patlaması merkez bankalarına güvenin bir eseriydi. Şimdi, merkez bankaları olmadan sistemin yaşaması olanaksız hale geldi.

4. Gelişmiş ülkelerdeki parasal genişleme varlık fiyatlarının artması yoluyla zengini daha da zengin hale getirdi. İngiliz Merkez Bankası’na göre, parasal genişlemenin yüzde 40’ı toplumun en zengin yüzde 5’inin işine yaradı. 5. Amerika’daki krizin başaktörlerinden konut kredisi toptancıları Fannie Mae ve Freddie Mac hâlâ hayatta ve krizden sonra daha da büyüdüler. Geçmişte konut kredileri piyasasının yüzde 60’ını ellerinde tutarken, şimdi bu oran yüzde 90’a tırmandı. Öyle görünüyor ki, gelişmiş ülkeler krizden riskleri daha da artırarak çıkmaya çalışıyor.