Advertisement

Para politikası, en geniş anlamıyla, bir ekonomi içinde dolaşan paranın miktarını ayarlayan bir ekonomi politikasıdır. Bir ekonomide dolaşan paranın miktarını etkileyecek çeşitli araçlar vardır. Para otoriteleri bu araçları kullanarak para politikasını yürütürler. Yürütülen para politikasının doğal olarak bir amacı vardır.
Para politikasının amacı zamana ve mekâna göre değişebilir. Örneğin, kalkınmakta olan ülkelerde para politikası uzun süre devletin harcamalarının finansmanı için kullanıldı. Bu yolla gelirinden daha fazla harcama yapabilen devletler, para politikası yoluyla kalkınmaya çalıştı. Sonuçta, enflasyon ve devalüasyon batağına saplandılar. Para politikasının kalkınmanın finansmanı için kullanılamayacağı yaparak öğrenilmiş oldu.

PARA POLİTİKASINI OKUMAK ZORLAŞTI
Son 20-30 yıldır para politikasının fiyat istikrarını sağlama ve kollama amacıyla kullanılması geniş kabul görmüş durumda. Para otoriteleri günlük işlerden uzaklaşıp kısa ve orta dönemde fiyat istikrarını bozabilecek gelişmeleri dikkate alan bir anlayışı benimsediler. Ekonomik birimler, para otoritelerinin verdiği sinyallerle beklentilerini oluşturmaya başladılar. Dolayısıyla, para politikasından gelen sinyaller ekonomik birimlerin beklentilerinin yönetiminde önemli bir unsur olmaya başladı.
Türkiye'de 2001 yılında Merkez Bankası yasasında yapılan değişiklik bu anlayışın sonucuydu. 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesinin benimsenmesi bu anlayışın ürünüydü. 2010 yılının sonunda Merkez Bankası'nın uyguladığı para politikasında bu anlayış değişmeye başladı. "Finansal istikrar" kavramı öne çıkarılıp para piyasalarının günlük işleyişini yönetme ve yönlendirme para politikasının hedefi haline dönüştü. Enflasyon hedefi arada bir referans verilen bir olgu haline dönüştü. Politika faizi kavramı uygulamada dışlanıp "faiz aralığı" kavramı yerleştirildi. Kısacası, sessizce para politikası enflasyonu değil, piyasadaki orta-uzun vadeli faizleri hedefleyen bir yapıya büründü. Ekonomik birimlerin para politikasının duruşunu okumaları zorlaştı.

BELİRSİZLİK KÖRÜKLENİYOR
Aslında, bu yapıdaki bir para politikasını yürütmekte Merkez Bankası'nın kendisinin de zorlandığı anlaşılıyor. O nedenle, para politikasını ilgilendiren her alanda, ama Merkez Bankası'nın dolaşmasının sakıncalı olduğu alanlarda Merkez Bankası'nın çeşitli girişimleri oluyor. Bunun son örneklerini para piyasalarının çalkantılı olduğu son aylarda yaşadık. Ekonomiden küresel sermayenin bir bölümü çıkmak istiyor. Ama, Merkez Bankası TL faizlerine dokunmak istemiyor. Çok fazla döviz rezervi kaybetmek istemiyor. TL/dolar kuru 2.08'i aşınca, Merkez Bankası "Kurlar bugün veya yarın düşer, hepiniz de şaşırırsınız, yıl sonunda da kur 1.92 olur" gibi komik bir beyanat veriyor.
Döviz kuruna müdahale etmek amacıyla Merkez Bankası ihale yoluyla döviz satıyor. İhalenin bir hafta sonra olacağı söyleniyor. Asgari 100 milyon dolar satılacağı ilan ediliyor. Aynı gün "ek parasal sıkılaştırma" yapılacağı belirtiliyor. Ama bir hafta sonra piyasaların ne halde olacağını, ne ekonomik birimler ne de Merkez Bankası bilmiyor. Hafta içinde, bazen günde birkaç kez, nedeni bilinmeden ileride yapılacak döviz satım ihalesinde satılacak asgari miktar 10'ar milyon dolar düzeyinde artırıma tabi tutuluyor. Neden ek sıkılaştırma? O da bilinmiyor. Aslında, Merkez Bankası belirlilik yaratayım derken, belirsizliği körüklüyor.
Bütün bunlar para politikasının bugün aldığı halin yönetimindeki zorluklardan ve olanaksızlığından kaynaklanıyor. Günlük "ek parasal sıkılaştırma" gayretleri ve haftalık döviz satım ihaleleri ne kurları yönlendirir ne de enflasyon beklentilerini. Enflasyon hedefi, dün olduğu gibi Merkez Bankası'nın aylık toplantıları sonunda referans verilen bir olgu olarak kalır. Bu görünüş üç aydır Türkiye piyasasından çıkmaya çalışan yabancı yatırımcıların beklentilerini de bozuyor. Küresel şartlar iyileştiğinde, küresel sermayeden Türkiye'nin alabileceği payı da sınırlıyor.