Advertisement

Banka kredilerindeki artış parasal tabana paralel ya artıyor ya da yavaşlıyor. Geçen yılın eylül ayından bu yana parasal taban ve banka kredilerinde artışların hızlandığı dönemi yaşıyoruz. Kredi artışı hızlanıyor, ama ekonomik büyümedeki hızlanma aynı paralelde değil. O halde ne oluyor?
Bu sorunun yanıtını bulmak o denli kolay değil. Çeşitli olasılıklar ortaya atılabilir. İlk akla gelen kredi büyümesi ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin eski dönemlere göre değişmiş olması. Dolayısıyla, artık her yüzde 1 'lik kredi artışı eskiye göre daha az milli gelir artışına neden oluyor. Kredi artışı büyümeyi değil, ekonomide büyümeye katkı yapmayan unsurları besliyor. Örneğin, "zararların finansmanı" böyle bir olgu. Bir başka olasılık kredi artışı ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi etkileyen başka etkenleri hesaba kattığımızda, aslında bu ilişki değişmedi, ama diğer etkenler geçmişe göre farklı. Bu olasılık da "zararların finansmanı" olgusunu içeriyor.

ŞİRKETLER SAĞLIKLI MI?
Temmuz ayının başında Türkiye'deki Citibank'ın hazırladığı bir raporda aslında şaşılacak bir durumun olmadığı ve diğer etkenler kontrol edildiğinde kredilerdeki büyüme ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin değiştiği yönünde bir hipotezin istatistiksel olarak kabul edilemeyeceği vurgulanmıştı. Veri setinin kısalığı (2004:I'den2013:I) ve diğer teknik ayrıntılar bir tarafa, bu bulgu gerçeği yansıtabilir,
ama bilmeceyi çözmez. Bilmece şu: Büyüme ile kredi artışı arasındaki ilişki aynı kalmış olsa da, ne değişti ki, şimdi aynı kredi artışında daha az bir milli gelir artışı yaşanıyor?
Şirketlerin mali yapısının ve hane halkının tüketim eğilimlerinin ayrıntılı incelenmesi bu konuda bize
yardımcı olabilir. En büyük 1000 şirketin verileri incelendiğinde eskiden faiz gelirlerinden, daha sonra da kur farkı gelirlerinden şirket kârlarının önemli bir bölümünün geldiği görülüyor. Bu arızi gelişmeler bir tarafa bırakıldığında, yayınlanan verilere bakarak Türkiye'deki şirketlerin sağlıklı bir kâr yapısına sahip olduğu söylenemez. Bu olgu vergi idaresi açısından şirket verilerinin gerçeği yansıtmayabileceği olasılığından da doğuyor olabilir. Çok karmaşık bir konu.
Tüketici kredileri de hızla artıyor. Özellikle konut kredilerindeki sıçrama ekonomik büyümeye katkı yapmayabilir. Eski evler konut kredisi ile satılıyorsa, satanlar banka kredisi kullanmayan bir kesimse, konut kredileri arttığı halde, ekonomik faaliyetler etkilenmeyebilir.
Ekonomik büyümenin yavaş olduğu bir dönemde banka kredilerinin hızla artması olumsuz bir gelişme olarak nitelendirilmeyebilir. Denebilir ki, kredi artışı hızlanmamış olsaydı, demek ki, ekonomik büyüme çok daha yavaş olacaktı. Ekonomik büyümenin artmasını hedef alan bir anlayış için bu doğru. Ama, ekonomik büyüme olmadan (ya da yavaşken) gerçekleşen kredi artışı hızlanması kredilerin sağlığı açısından önemli bir soru işareti.
Otoritelerin bu olguları ne denli yönlendirebilme gücü var? Görünürde otoritelerin kredi artışını ve daha genelde bankaların nerelerden kazanç edebileceğine yönelik yönlendirebilme gücü var. Ama,
bu yönde uygulanan politikaların bankaların aynı kârlılık düzeyini tutturabilmek için daha fazla risk almalarını teşvik eden bir yönü de var. Son yıllarda bu eğilimi açıkça görüyoruz.