Advertisement

Küresel sorunların çözümü konusundaki tartışmaların odağında “finansal sektör reformu” var. Bu deyimden farklı kesimler farklı anlamlar çıkarıyor. Resmi otoritelere bakacak olursanız, “finansal sektör reformu” 2008 krizinin bir daha olmaması için yapılacak yeni düzenlemeler anlamına geliyor. Finansal sektör oyuncularına bakarsanız, bu deyim, resmi otoritelerin de gündeminde olan, gözetim ve denetimden kaçabilen gölge bankacılığın (shadow banking) azaltılması anlamına geliyor. Aslında, bir an için finansal sektörü bankacılık diye düşünürsek (ki gündemdeki düzenlemelerin ağırlıklı kısmı bu alanda), sorunlar farklı ülkelerde farklı bir biçimde karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla, reform diye adlandırılan tek bir ceketi bütün ülkelere giydirmek çok anlamlı görünmüyor. Ama, çaba bu yönde. Önümüzdeki dönemde risklerden biri bu alanda oluşabilir.

FARKLI SORUNLAR FARKLI ÇÖZÜMLER

Avrupa ile Amerika’daki bankacılığın sorunları çok farklı. Avrupa bankaları sermaye ihtiyacı içinde. Daha da önemlisi uluslararası standartlara gelebilmeleri için Avrupa bankaları küçülmek zorunda. Avrupa’da sermayesinin 3040 katı bilanço büyüklüğüne ulaşmış bankalar var. Bunlar “batmak için çok büyük” kategorisinde. Batmaları sistem riski yaratabilir. Dolayısıyla, bu çeşit bankalara çok büyük sermaye koymak gerekiyor. İhtiyacı olan sermayeler verilmek istenmiyorsa, bu bankalar bilançolarını sermayeleriyle tutarlı olacak şekilde küçültmek zorundalar. Sermaye büyük bir olasılıkla devletler tarafından sağlanacak. Kamu finansmanı açısından Avrupa’da devletler zaten zor durumdalar. Avrupa Merkez Bankası bankaların gözetim ve denetimini tekeline aldığında, konu, bankalara sermayeyi kimin koyacağına kayacak. Her devlet kendi bankasına mı sermaye koyacak yoksa Avrupa çapında devletlerin katkı yapacağı bir fon kurulup gerekli sermaye bu fon tarafından mı sağlanacak? Fon kurulursa, yükün önemli bir bölümü Almanya’nın üzerinde kalacak. Nasıl bir çözüm bulunursa bulunsun, Avrupa’daki bankacılık sektörü reformu kısa dönemde ekonomik büyümeyi sınırlandıran bir yapıda olmak zorunda. Amerika’da bankacılık sektörü reel sektörü doğrudan destekleyen bir yapıda değil. Sermaye piyasası çok daha önemli. Ama, sermaye piyasası yoluyla reel sektörü besleyen fon akışını yaratan en önemli aktörlerinden biri bankacılık sektörü. Yani, Amerika’da bankacılık paradan para yaratan sektör. Konuşulan reform da bankacılığın bu işlevini sınırlamaya yönelik. Madem ki, 2008 krizi bankaların pervasızca para yaratmalarından kaynaklandı, o halde, bu işlev sınırlandırılmalı görüşü hâkim. Uzun dönemde bu yaklaşım olumlu olsa da, kısa dönemde Amerika’da konuşulan reformlar da ekonomik büyümeyi sınırlandırıcı bir yapıda.

GELECEK YIL GÖRECEĞİZ

Hem Avrupa hem de Amerika, bankalarda sermaye ile bilanço büyüklüğü arasında bir ilişki kurmanın peşinde. Aslında Amerika’nın bu alanda bir sorunu yok. En kötü banka dahi sermayesinin 10-15 katı büyüklüğünde bir bilançoya sahip. Dolayısıyla, bu aşamada Amerikan bankalarının ne sermaye ne de bilanço büyüklüğü sorunu var. Giymeleri istenen ceket bankaların para yaratma kapasitesiyle ilgili. Dananın kuyruğu büyük bir olasılıkla 2014 yılında kopacak. Amerika bankacılıkta konsolidasyonu büyük ölçüde tamamladı. Ama, Avrupa’da bankacılık sektörünün konsolidasyonu asıl şimdi başlayacak. Bir yanda her iki kıtada da para politikası normalleşme çabasına girerken, diğer yanda bankacılık sektöründeki konsolidasyon süreci reel sektörü önemli ölçüde hırpalayabilecek. Bu süreç belki daha sağlıklı bir bankacılık sektörü yaratabilir, ama kısa dönemde gelişmiş ülkelerde ekonomik büyüme sorunlarını daha da ağırlaştırabilir. İyi bayramlar dilerim.