Advertisement

Dün yapılan faiz toplantısında Merkez Bankası faizleri değiştirmedi. Para politikasında temkinli duruşun devam etmesi gerektiğini vurguladı. Temkinli olarak nitelendirilen duruşun devam etmesi için iki önemli neden sayılıyor:
1. Şu anda enflasyon orta vadeli hedefle uyumlu değil;
2. Küresel para politikalarında süren belirsizliğin (FED'in ne yapacağı belli değil) Türkiye ekonomisine yansımalarını sınırlandırmak gerekiyor.
İlk neden gerçekçi. İkinci neden ise Merkez Bankası'nın elinde olan bir konu değil. Olsa bile, bugüne kadar çok aktif davranılmadı. Dolar kuru 2.00 TL'yi aştı. Şimdi bütün şirketler 2014 yılı bütçelerinde doların 2.00 TL'den başlayacağı varsayımını yapıyor. Merkez Bankası'nın neredeyse her toplantıdan sonra vurguladığı "fiyatlandırma davranışlarında bozulma" olgusu zaten yaşanıyor. O nedenle, gelecek yıl enflasyon hedefine bugünkünden daha yakın olabiliriz, ama hedefi tutturmak güç.

BÜYÜME YAVAŞLAYABİLİR
Türkiye ekonomisi iç talep ağırlıklı büyümeye geri döndü. Ekonomik büyüme hızla yavaşlarken yaşanan net dış talebin ekonomik büyüme üzerindeki olumlu etkisi geçiciydi, bitti. Ilımlı büyüme şimdi iç talep büyümesinden kaynaklanıyor. Ödemeler dengesi verilerine bakarsak, geçen yılın aynı dönemine göre, FOB bazında, ilk sekiz ayda ihracat yüzde 1'in altında artarken, altın hariç ithalat artışı yüzde 6.5'e dayandı. Miktar endeksleri de benzer bir tablo çiziyor. Net dış talebin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi olumsuza döndü. Duyurudan Merkez Bankası'nın "ılımlı büyüme" performansından memnun olduğunu anlıyoruz.
Cari işlemler açığının ilacı olarak kredi büyümesinin yavaşlatılması planı uzun süredir gündemde. Orta Vadeli Program (OVP) açıklanana kadar bu konuda başarılı olunmadı. Aksine, kredi büyümesi yıl içinde hızlanarak devam etti. OVM'nin bir parçası olarak açıklanan özellikle tüketici kredilerinin büyümesini yavaşlatmaya yönelik önlemler, eğer başarılı olursa, aslında iç talep büyümesini frenleyici nitelikte. Dolayısıyla, tüketici kredilerinin artışındaki yavaşlama gerçekleşirse (konunun o tarafı da o denli açık değil), kıt dış kaynak girişleriyle beraber, ekonomik büyümenin önümüzdeki dönemde daha da yavaşlaması kaçınılmaz.
Ekonomik büyüme dolar bazında pozitif olduğu sürece cari işlemler açığı da dolar bazında artmaya devam edecek. Bu gerçekten kısa dönemde kaçış yok. Geçen yıl cari işlemler açığının düşmesinin bir bölümü net altın ihracatından (bu yılın tam tersi), bir bölümü de 2010-2011 yılında ithalatta yaşanan köpükten kaynaklanmıştı. O dönem geçti. Döviz kurlarındaki fırlama ihracatı artırır mı? Yurtdışındaki olumsuzlukları da hesaba katarsak arzulandığı kadar olmaz.

DÖVİZ KURLARINA DUYARLILIK ARTTI
Merkez Bankası'nın döviz kurlarındaki gelişmelere eskiye göre daha duyarlı olduğu bir gerçek. Enflasyonu zıplatma pahasına dolar kurunun 2.00 TL'yi geçmesine göz yumuldu. Belki, net dış talebe dayalı büyüme modelinin bu yolla uygulamaya konabileceği düşünüldü. Gelinen noktada, bu başarılamadığı gibi, enflasyonda gelinen nokta Merkez Bankası'nın enflasyon hedefini ne derece ciddiye aldığını bir kez daha sorgulattı. Bu aşamada, "Dolar kurunun 2.00 TL civarında kalmasına müsamaha edilebilir, ama daha fazla çıkması arzulanmıyor" mesajı verilmeye çalışılıyor. "Ek parasal
sıkılaştırmanın devamı" ve "TL likiditesinin ayarlanması" gibi kavramlar bu çerçevede değerlendirilmeli.