Advertisement

Mayıs ayından bu yana döviz kurlarında yaşanan yükseliş önce enflasyonu vurdu. Geçen yıl sonunda yıllık yüzde 6.2 olan tüketici fiyatları enflasyonu bu yılın sonunda hedeflenen enflasyona yaklaşılabileceği umutlarını artırmıştı. Ama, döviz kurlarındaki oynaklıklar bu umudu çok çabuk yok etti. Temmuz ayında yıllık enflasyon yüzde 8.9'a kadar çıktı. Yılı da büyük bir olasılıkla yüzde 7.4 civarında bitireceğiz.
Döviz kurlarındaki hareketlilik ekonomik büyümeyi etkilemedi. Aksine, önce kamu kesiminden gelen ivme ile, ardından özel kesim tüketim harcamalarındaki ılımlı hareketlenmeyle, geçen yılın sonunda üç aylık bazda yüzde 1.4'e kadar gerileyen ekonomik büyüme bu yıl hızlandı. İlk üç ayda yüzde 3, ikinci ve üçüncü üç aylarda ortalama yüzde 4.5 düzeyine geldi. Büyük bir olasılıkla, bu yılın tamamında yüzde 4 civarında bir büyüme performansı yakalanmış olacak.

YENİ BİR PLATO
Döviz kurlarında son haftalarda yaşanan hareketlilik ekonomiyi yeni bir platoya taşıyor. Dolar kurunun 2.00 TL (sepet kurun 2.4'ün altında) civarında dalgalanması enflasyona zaten yedirilmişti. O düzeydeki kurlar yeni bir enflasyon sarmalına neden olmayabilecekti. Dolayısıyla, ekonomik büyüme de risk altında sayılmazdı. Şimdi bu senaryo değişti. Dolar kuru 2.10'a yaklaştı. Sepet kur 1.45 civarına geldi. Yeni bir platoya gelmiş gibiyiz. Kurların geldiği düzeyde, gelecek yıl için yapılan bütçeler daha yıl başlamadan anlamsız hale geldi.
Ocak ayı ile beraber enflasyonda ikinci bir dalganın gelmesi şaşırtıcı karşılanmamalı. Döviz kurlarının çıkışına tepki ve enflasyon hedefinin ne denli ciddiye alındığı konusunda ekonomik birimlerin kafasındaki tereddütler enflasyon görünümünü daha da bozuyor. Merkez Bankası'nın gelişmeler karşısındaki "tepki fonksiyonu" giderek daha da tahmin edilemez hale geldi. Enflasyon konusundaki yukarı yönlü riskleri artıran en büyük etkenlerden biri de bu oldu. Bu açıdan yeni yıla sıkıntılı başlıyoruz denebilir.
Ekonominin geldiği yeni platoda bir diğer önemli risk, hızlanmış gibi görünen ekonomik büyümenin ciddi boyutlarda düşme eğilimine girmesi. Pek fazla açık olmayan nedenlerle üçüncü üç ayda özel kesim yatırım harcamaları reel olarak iki yıla yakın bir süredir ilk kez artmış görünüyor. Döviz kurlarının geldiği düzey özel kesim yatırım ve tüketim talebini olumsuz etkileyebilecek nitelikte. Ekonomik büyümeye net dış talebin katkısının o denli büyük olmasını beklemek de içinde bulunduğumuz şartlarda çok gerçekçi görünmüyor. Dolayısıyla, yeni yıla bu açıdan da sıkıntılı başlıyoruz diyebiliriz.

GÖREV TCMB'NİN
Yurtiçinden ve yurtdışından risklerin arttığı bir dönemden geçtiğimiz bir gerçek. Bu risklerin Türkiye ekonomisinin performansını olumsuz etkileyebileceğini de biliyoruz. O halde, yapılması gereken, eldeki araçlarla bu risklere rağmen ekonomik performans üzerindeki olumsuz etkileri törpülemek. Kısa dönemde bunun tek yolu döviz kurlarında ekonomik birimlerin beklentilerini istikrara kavuşturmak ve döviz kurlarındaki çıkışı durdurmak. Bu alanda Merkez Bankası'na çok iş düşüyor.
Hangi yollarla olursa olsun, Merkez Bankası bu yıl döviz rezervlerini 15 milyar dolardan fazla artırdı ve rezervler 115 milyar doların üzerine geldi. Riskler ne olursa olsun, döviz rezervlerindeki bu gelişmeye rağmen, döviz kurlarındaki fırlamalar nedeniyle Türkiye ekonomisinin performansının kötüleşmesi kolayca anlatılabilecek bir olgu olamaz. Bugüne kadar birçok açıdan kendine vazife olmayan konularda kendini öne çıkaran Merkez Bankası asıl bu konuda kendini öne atabilmeli.