Siyasi takvim çok kalabalık. Önce yerel seçimler var. Sonbahar gelmeden Cumhurbaşkanlığı seçimi olacak. Erkene alınmadığı takdirde, gelecek yıl da genel seçimler yapılacak. Seçim dönemlerinde ekonomik durum özel bir önem taşıyor. Ekonominin iyi bir döneminde olması iktidara önemli bir avantaj sağlıyor. 2000'li yıllardan önce alışılan ve makro ekonomik dengeleri altüst eden seçim ekonomisi uygulamaya konulmadıysa da son 11 yıldır seçim dönemleri ekonominin göreli olarak iyi performans gösterdiği dönemlerle çakıştı. Seçim dönemleri ile ekonomik konjonktür olumlu yönde çakıştırıldı. Küresel şartlar olumluydu. Olumlu şartlar iyi kullanıldı.
2007 seçimlerinde 5 yıl süren kesintisiz yüksek ekonomik büyüme döneminden sonra Türkiye ekonomisi hâlâ yüzde 4.7 büyümeye devam ediyordu. 2002 yılı sonunda yüzde 45 olan enflasyon 2007 yılında yüzde 7'lere inmişti. 2011 seçimleri yapılırken, enflasyon yüzde 7-8 aralığında tutulabilmiş, ekonomik büyüme ise yüzde 9'a kadar tırmanmıştı. Bu dönemlerde yaşanan olumlu konjonktürün elbette yarattığı riskler de vardı. 2002 yılı sonunda cari işlemler açığının milli gelire oranı yüzde 1 'in altındaydı. Bu oran 2007 yılında yüzde 6'ya, 2011 yılında yüzde 10'a kadar tırmandı.

FARKLI BİR KONJONKTÜR
Önümüzdeki seçimler dönemine farklı bir ekonomik konjonktürde giriyoruz. Önlenemeyen cari işlemler açığındaki artışların 2011 yılı sonundan başlayarak kur politikası yoluyla dizginlenmesi stratejisi benimsendi. Ekonomik büyüme 2012 yılında yüzde 2.2'ye kadar geriledikten sonra geçen yıl büyük bir olasılıkla yüzde 4 civarında gerçekleşti. Döviz kuru yoluyla cari işlemler açığını dizginleme politikası geçen yılın ortasından itibaren olumsuz küresel şatlarla birleşince, yaşanan kur artışları hesaplananın çok üzerinde oldu. Bir anlamda hesap tutmadı.
Hesabın tutmaması, bu yılın ekonomik performansının da hesaplananın oldukça altında oluşmasına neden olacak. Yüzde 7 civarında bir enflasyona alışmışken, enflasyon belki çift hanelere tırmanacak,
ekonomik büyüme de bir seçim döneminde arzulananın oldukça aşağısında kalabilecek. Eğer küresel şartlar olumlu olsaydı, bu noktadan dönüş oldukça kolay olabilirdi. Küresel şartlardaki olumsuzluk bir anlamda olumlu ekonomik konjonktür yaratma şansını da oldukça sınırladı.

YENİ STRATEJİ
Cari işlemler açığının göreli yüksekliğinin önümüzdeki dönemin ekonomi stratejisi içinde önemli bir yer tutması beklenmemeli. Geçmiş seçim dönemlerinde olduğu gibi, önümüzdeki dönemde de "Ekonomik büyüme olsun da cari işlemler açığı sorununa sonra bakılır" anlayışı hâkim olacak gibi görünüyor. Bu anlayışı veri olarak kabul edersek, önümüzdeki dönemde uygulamada olacak olası ekonomi stratejisi şöyle özetlenebilir:
1. Küresel şartlar izin verip de döviz kurları düşüyorsa, döviz kurlarının düşmesine sessiz kalınacak. Bu yolla iç talep büyümesi teşvik edilirken, ekonomik büyümenin de toparlanması söz konusu olabilecek.
2. Küresel şartlar olumsuz olmaya devam edip döviz kurları üzerinde baskı devam ettiği takdirde, döviz kurlarının fırlamasına eskisi gibi izin verilmemeye çalışılacak. Bu alanda başarılı olunsa dahi (faiz politikası kullanılmadığı takdirde başarı şansı az), ekonomik büyümenin toparlanması mümkün olmayabilecek.
Önümüzdeki dönemde yaşanacak küresel şartlar seçim takvimi ile ekonomik konjonktürün olumlu ya da olumsuz yönde çakışmasının en önemli nedeni. B ve C planları ile olumsuzluklar yumuşatılabilir mi? Göreceğiz.

Advertisement