Advertisement

2008 yılından bu yana küresel düzeyde gelişmiş ülke merkez bankalarının daha önce görülmemiş boyutlarda para bastıkları bir dönemden geçiyoruz. Küresel likiditenin artmasıyla, gelişmekte olan ekonomilere büyük boyutlarda uluslararası sermaye girişleri oldu. Bu sermaye girişleri sayesinde gelişmekte olan ülkelerde büyüme hızlandı. Göreli olarak düşük büyüyebilen gelişmiş ekonomilerle karşılaştırıldığında, küresel ekonomiyi gelişmekte olan ülkeler taşıyormuş gibi bir izlenim doğdu. Amerika'da, önce parasal genişlemenin yavaşlatılacağı beklentileri, sonra yavaşlatmanın uygulamaya konulması küresel yatırımcıları daha seçici hale getirdi. Bazı gelişmekte olan ülkelerden dönemsel olarak küresel sermaye çıkışları yaşandı. "Hangi ülke daha kırılgan?" sorusuna yanıt arandı. Bugünlerde öyle bir hava yaratıldı ki, artık gelişmekte olan ekonomilerin devri kapandı,
gelişmiş ülkeler yine direksiyonda.

BÜYÜME POTANSİYELİ YÜKSEK
Küresel sermayeye yalnızca gelişmiş ülkelerin sahip olduğu yönünde genel bir kanı var. Bu kanı artık çok geçerli değil. Gelişmekte olan ülkeler, uluslararası sermaye piyasasına entegre oldukça, sermayenin de nereden çıktığı coğrafi olarak dağılmaya başlıyor. Örneğin, sınır ötesi en fazla sermaye ihraç eden ülkelerden biri artık Çin oldu. Dolayısıyla, küresel sermaye hareketlerinden söz ederken, sermayenin çıktığı değil, girdiği ülkelere odaklanmak daha doğru bir yaklaşım olarak
görülüyor.
Sermaye, ekonomik büyümeyi sever. Bütün veriler gelişmekte olan ekonomilerin gelişmişlere göre daha hızlı büyüme potansiyeli olduğunu gösteriyor. Gelişmekte olan ekonomiler, daha dinamik, daha fazla genç nüfusa sahip, giderek eğitim düzeylerini artırıyorlar, gelişmişlere göre tüketime açlar. Geliştikçe ekonomik büyüme oranları düşse de önümüzdeki 10-15 yıl içinde gelişmiş ülkelerin ortalama büyümelerinin yıllık yüzde 2-3, gelişmekte olan ekonomilerin ise yıllık yüzde 5-6 olabileceği tahminini yapmak falcılık sayılmaz. O halde, gelişmekte olan ekonomiler küresel sermayenin gözdesi olmaya devam edecekler demektir.
Bugünkü belirsizlik çok büyük ölçüde 2008 yılından bu yana yaşanan küresel likidite artışının nasıl ve ne zaman geri çekileceğiyle ilgili. Hatırlanırsa, paranın bol olduğu 2001-2005 döneminden sonra, olası parasal sıkılaştırmanın yaşanmaya başlandığı 2006 yılının ortasında da benzer bir belirsizlik yaşanmıştı. Küresel sermaye, alışılmışın dışındaki parasal genişlemenin sonunu ve normale dönülmesini bekliyor. Doğal olarak normale dönmek zaman alacak.

KÜRESEL SERMAYE BUHARLAŞMIYOR
Amerika'daki gelişmeleri göreli olarak tahmin etmek daha kolay. Bir sürpriz olmazsa, Amerika'da bu yılın sonuna doğru parasal genişleme son bulacak, yıl sonuna doğru parasal daralma konuşulmaya başlanacak. Ama bırakın parasal daralmayı, Avrupa, Japonya, hatta ingiltere'de parasal genişlemenin sonu henüz kestirilemiyor. Bu dönemde küresel sermayenin yönü de belirsiz olacak. Çeşitli dönemlerde çalkantılar yaşanacak. Ama bu çalkantıların hiçbiri gelişmekte olan ekonomilerin devrinin bittiği anlamına gelmez.
Sayısı giderek artan iktisatçılar ve çeşitli kuruluşlar (FED dahil) Amerika'da parasal genişlemenin sonuna gelinirken, oluşan belirsizliğin yarattığı çalkantıları gelişmekte olan ülkelerin kendi politikalarına bağlıyor. Bir açıdan haklılar. Küresel sermaye, buharlaşabilen bir olgu değil. Yerli yerinde duruyor. Sorun, küresel sermayenin nereye park etmek isteyeceği. Bu alanda ekonomiler arasında güzellik yarışması var. Güzellik yarışmasında önde giden, normale dönüşte en az hırpalanan,
hatta bundan yarar sağlayabilecek konumda olacak.
Kısacası, dönüp kendimize bakmanın zamanı.