Advertisement

Küresel krizden sonra Türkiye ekonomisi çok çabuk toparlandı. 2010 ve 2011 yıllarında ekonomik büyümede rekorlar kırdıktan sonra 2012 ve 2013 yıllarında ekonomik görünüm görece kötüleşti. Genellikle Türkiye ekonomisi döviz girişlerinde sorun olduğunda kötüleşir. Halbuki, 2012 ve 2013 yıllarında döviz girişlerinde de bir sorun yoktu. Aksine, Türkiye ekonomisine giren dış kaynak cari işlemler açığının üzerinde gerçekleşti.
Cari işlemler açığını kontrol etme adına, finansal istikrarı kollama adına Merkez Bankası sahneye çıktı. Zorunlu karşılıkları artırdı. Döviz üzerinden alınan zorunlu karşılıkların TL cinsinden yatırılmasına izin verildi. Rezerv Opsiyon Katsayısı (ROK) diye terimler icat edildi. Para politikası faizi terk edilip kısa vadeli faizlerde koridor yaratıldı. Koridorun alt ve üst sınırları bir artırıldı, bir düşürüldü. Bütün bunlardan sonra geriye baktığımızda, tablodaki resmi görüyoruz.

SONUÇLAR

2010-2011 döneminde ortalama yüzde 9 olan yıllık büyüme 2012-2013 döneminde yüzde 3.1'e düşmüş. Ekonomik büyüme üçte birine düşerken cari işlemler açığındaki toplam iyileşme 7 milyar dolar civarında olmuş. Milli gelire oranı olarak da, cari işlemler açığı yüzde 8'den yüzde 7'ye düşmüş. Bir başka ifadeyle, cari işlemler açığının milli gelire oranını bir puan düşürebilmek için milli gelir büyümesinin üçte ikisini feda etmek durumunda kalmışız.
Son dönemde döviz kurları fırlayana kadar enflasyon hedefi unutulmuştu. 2010-2011 yıllarında ortalama yıllık enflasyon yüzde 7.5 iken 2012-2013 dönemine yüzde 8.2'ye çıktı. Enflasyon hedefinden daha da uzaklaşıldı.
İşsizlik oranı 2010-2011 döneminde yüzde 10.8 olmuşken, 2012-2013 döneminde yüzde 9.5'e gerilemiş. Mutlak olarak az da olsa, tablodaki göstergeler arasında olumlu denebilecek tek gelişme bu diyebiliriz.
Merkez Bankası'nın son dönemdeki tüm yaratıcılığı banka kredilerindeki büyümenin yavaşlatılması üzerineydi. TL kredilerindeki artış yüzde 29.7'den yüzde 23.8'e gerilemiş. 2013 yılında yüzde 28'e yaklaşmış. Döviz kredilerindeki (döviz olarak) artış ise yüzde 22.4'ten yüzde 15.3'e gerilemiş. 2013 yılında yüzde 20'ye yaklaşmış.

FARKLI SİNYALLER

Merkez Bankası bunca cambazlık yaparken, kamu bankaları Merkez Bankası'nı pek dinlemiş görünmüyor. Özellikle 2013 yılında toplam TL kredileri yüzde 28 kadar artarken, kamu bankalarının verdiği TL kredileri yüzde 33'e yakın artmış. Aynı şekilde, 2013 yılında toplam döviz kredileri yüzde 19 kadar artarken, kamu bankalarının verdiği döviz kredilerindeki artış yüzde 35'i aşmış. Demek ki, özel sermayeli bankalar ile kamu bankaları aynı ekonomide farklı kaynaklardan farklı sinyaller alıyorlar!
Merkez Bankası'nın bunca çabasına rağmen görünüm bozulmuş. Sorumlunun Merkez Bankası olduğunu pek iddia edemiyorum. İşlerine karışıldığında kendini yaratıcı olmak zorunda hisseden Merkez Bankası'nın yaptıklarının pek işe yaramadığı anlaşılıyor. Böyle durumlarda fatura işe karışanlara değil, yaratıcı olmaya çalışanlara çıkar. Şimdiye kadar hep böyle oldu.