Avrupa ekonomileri bir tuzaktan kaçıyor bir diğerine takılıyor. 2008 yılından sonra “borç” tuzağına düşmüştü. Tuzaktan kaçmak oldukça zaman aldı. Kurtulabilmek için çok çeşitli ve büyük kaynaklar ayırmak durumunda kaldılar. Şimdi borç tuzağından büyük ölçüde kaçmış görünüyorlar.
Yunanistan hedeflenenden daha iyi bir kamu finansmanı performansı gösteriyor. Bütçelerindeki faiz dışı fazla, milli gelirlerinin yüzde 1’ini aştı. Ekonomideki küçülme yavaşladı. Hatta, bu yıl büyümenin pozitif olması bekleniyor. İlk kez piyasadan borçlanma yaptılar. Herkesin beklentilerinin çok üzerinde bir taleple karşılaştılar. Borç tuzağındaki diğer ülkeler (Portekiz, İrlanda) Yunanistan’da daha iyi performans gösteriyor. Avrupa’nın borç sorunu bitmedi, ama çok büyük ölçüde çözüm yoluna girdi. Avrupa’nın şimdi karşı karşıya olduğu tuzak deflasyon tuzağı. Deflasyon tuzağı, değerlenen Euro ile beraber ekonomik büyüme üzerindeki aşağı yönlü riskleri artırıyor. Borç tuzağında olduğu gibi, deflasyon tuzağında da görev Avrupa Merkez Bankası’na (ECB) düşüyor.
ALMANYA DA HAZIR
ECB Başkanı Draghi son yaptıkları toplantıdan sonra ilk kez açık bir biçimde çok düşük enflasyon ile beraber değerli Euro’nun Avrupa ekonomileri için çok önemli bir risk oluşturduğunun altını çizdi. Birçok yorumcuya göre bir sonraki toplantısında ECB’nin yeni bir parasal genişlemeye gidebileceği beklentisi güçlendi. Piyasanın şimdi tartıştığı, ECB’nin bir parasal genişlemeye gidip gitmeyeceği değil, hangi yollarla parasal genişlemeye gideceği. Kısa vadeli politika faizini indirme yoluyla ECB’nin parasal genişlemeye gitmesi derde deva olacak bir yaklaşım değil. Politika faizi zaten yıllık yüzde 0.25. Sıfır olsa, ne olacak? Parasal genişleme bir biçimde ECB’nin varlık alımları yoluyla olabilir. Üye ülkelerin devlet borçlanma senetlerini alabilir. Özel sektör tahvilleri alabilir. Bankaların çıkardıkları varlığa dayalı menkul kıymetleri alabilir. Bütün bu sermaye piyasası araçlarını geri satmak vaadiyle alabilir (repo). Geçmişte yaptığı gibi, bankalara çok ucuz fiyattan doğrudan borç verebilir. Ama, bu yaklaşımın geçmişte istenen sonucu doğurduğu söylenemez. ECB yeni bir parasal genişlemeye hangi yolla giderse gitsin, temel hedeflerden biri Euro’nın değerinin belli başlı paralara göre düşmesi. Bu şekilde ortaya konmasa da, hedef, zayıf Euro yoluyla fiyat artışlarını hızlandırmak. Bu alanda Almanya’nın çok rahat olduğu söylenemez. Ama, gelinen noktada, Almanya dahi ikna olmaya hazır hale geldi.
JAPONYA’YA BENZER Mİ?
EuroStat verilerine göre, mart ayı itibarıyla Euro Bölgesi’nde ortalama tüketici fiyatları enflasyonu yıllık yüzde 0.5 oldu. Euro Bölgesi’nin en sorunsuz ekonomilerinde enflasyon göreli olarak yüksekken, sorunlu ekonomilerinde enflasyon negatif (deflasyon). Örneğin, yıllık enflasyon Almanya’da yüzde 0.9, Avusturya’da yüzde 1.4, Finlandiya’da yüzde 1.3 oldu. Buna karşılık, yıllık enflasyon Yunanistan’da eksi yüzde 1.5, Portekiz’de eksi yüzde 0.4, İspanya’da eksi yüzde 0.2; enflasyonun artı olduğu ekonomilerde enflasyon düşmeye devam ederken, eksi enflasyon olan ekonomilerde deflasyon derinleşiyor. Euro Bölgesi’nde hedeflenen yüzde 2 enflasyonu olan hiçbir ülke yok. Deflasyon riski artık Almanya ekonomisi için dahi geçerli. ECB’nin pasif davranması 1990’lı ve 2000’li yıllardaki Japonya Merkez Bankası’nın tavrı ile çok paralel. Japonya deflasyon tuzağına düşmüştü. Avrupa deflasyon tuzağına düşmeden ECB’nin bir şeyler yapması için artık Almanya’nın dahi muhalefet yapacak hali kalmadı gibi görünüyor.