Döviz kurlarının çıkması bir sorun, inmesi başka bir sorun. Çıktığında tüm ekonomi dağılıyor. Enflasyon fırlıyor. Ekonomi yavaşlıyor ya da daralıyor. Döviz borçluları batıp “döviz mağdurları” oluşuyor. Ağlamalar yükseliyor. İndiğinde ekonomi göreli rekabet gücünü kaybediyor. Bu kez de ihracatçılar ağlamaya başlıyor. Döviz kurları inse de, çıksa da, “Yöneticimiz uyuyor mu?” sesleri yükseliyor. Yöneticimiz Merkez Bankası.

Sorunu dayanılmaz kılan, iniş ve çıkışların oldukça sert olması. Sorunun kaynağı, küresel ya da ülkeye özel göreli risk algısının değişmesiyle, uluslararası sermaye hareketlerinde yaşanan oynaklıklar. Döviz kurlarındaki iniş çıkışların geniş bir aralıkta olup yarattığı tahribatın büyük olmasının nedeni ise fiyat istikrarını sağlayamamak. Yılda yüzde 5-10 enflasyon ile fiyat istikrarını sağlamış olmuyoruz. Türkiye’de enflasyon, paramızın değerini ölçtüğümüz belli başlı ülkelerdeki enflasyon düzeyine gelmeden Türkiye kurlarla ilgili sorununu çözemez, çözüm yoluna dahi koyamaz.

MÜDAHALELİ DALGALI KUR
2001 yılında bize dayatılan “dalgalı kur” sisteminin o dönem için bir mantığı vardı. Döviz kurları zaten fırlamıştı. Enflasyon üç haneli olmuştu. Enflasyona odaklı bir para politikası uygulaması gündemdeydi. Döviz kurlarındaki oynamaların para politikasının hedeften şaşmasına neden olmamalıydı. O dönemde risk, döviz kurlarının artmasına müdahale değil, döviz kurlarının düşmesine müdahale edilerek para politikasını hedeften uzaklaştırmaktı. Tek amaç fiyat istikrarını sağlamaktı. Fiyat istikrarı sağlanamadı, ama enflasyon 2004 yılına gelindiğinde tek haneye inmişti.

Uluslararası sermaye hareketlerinde yaşanan oynaklıkların özellikle gelişmekte olan ülkelerin makro ekonomik politikalarında yarattığı zorluklar iyi biliniyor. Bir şeyler yapılması gündeme getiriliyor. Uluslararası sermaye hareketlerinin serbest olmasını en fazla savunan Uluslararası Para Fonu (IMF) dahi sermaye hareketlerine bazı kısıtlamalar getirilmesini tartışabiliyor. Tek taraflı kısıtlama getiren ülkelerin uygulamalarını daha sempatik bir biçimde mercek altına alabiliyor. Halbuki, sorunun (makro politika uygulamalarının zorlaşması) çözümü, sermaye hareketlerine kısıtlama getirmek değil, döviz kurlarında belli bir istikrarı oluşturmak. Yani, ihtiyacımız olan, tam dalgalı değil, müdahaleli dalgalı kur sistemi. Bunun için de fiyat istikrarı ve istikrarın devam edeceğine yönelik beklentilerin oluşması şart.

FİYAT İSTİKRARI OLMADAN OLMAZ
Kurlar çıkarken yapılabilecek bir müdahale para politikasını sıkılaştıran bir uygulama.
Kurlar hangi nedenle çıkarsa çıksın, eğer kurların çıkışı rahatsızlık verecek boyuta gelmişse, para politikası göreli olarak gevşek demektir. Sıkılaştırılması, kurlar için de, kurlardan enflasyona geçişi önleme açısında da, arzulanan bir yaklaşım olur.

Kurlar inerken yapılabilecek bir müdahale para politikasını gevşeten bir uygulama. Kurların inişi rahatsız edecek boyutlara varmışsa, göreli olarak para politikası zaten sıkı demektir. Gevşetilmesi fiyat istikrarından o dönem için taviz verildiği anlamına gelmeyebilir. Gelmeyebilir, eğer fiyat istikrarına yönelik beklentiler kalıcı bir hale gelmişse. Aksi takdirde, enflasyon beklentilerinin bozulması söz konusu olabilir.

Müdahaleli dalgalı kur sistemi elbette sihirli bir çözüm değil, ama kısa dönemde ekonomide yaratılan bazı tahribatları yumuşatabilen bir çözüm. Ön şartı fiyat istikrarını kalıcı bir biçimde oluşturabilmiş olmak. Fiyat istikrarı oluşturulamadığı takdirde, kurların hangi düzeyde olması gerektiği daha çok tartışılır. Tartışmamız gereken, kurların düzeyi değil, enflasyonun “Fiyat istikrarına kavuştuk” dedirtecek bir düzeye kalıcı olarak düşmesi olmalı.

Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı hepimize kutlu olsun.

Advertisement