Advertisement

Finansal krizler parasal bir olgu olduğundan tartışma eninde sonunda merkez bankaların uyguladıkları para politikasına geliyor. Enflasyon yükseldiği zaman da merkez bankalarının uyguladıkları para politikası tartışmaya açılıyor.

Ekonomik büyümenin tatminkâr olmadığı dönemlerde para politikası gündeme getiriliyor. Nereden bakarsanız bakın, makro ekonomik sorunların çoğu dönüp dolaşıp para politikasındaki zaaflara bağlanıyor. Böylece, siyasetçiler başta olmak üzere, merkez bankacılar hariç, herkes rahatlıyor. 1970’li yıllardaki küresel yüksek enflasyon deneyiminden sonra para politikasının enflasyona odaklanması genel kabul gördü. Bu bakış açısı, merkez bankacıları büyük ölçüde rahatlattı.

Para politikasında enflasyon hedeflemesi neredeyse bütün dünyada kabul gördü. 1980’li ve 90’lı yıllardaki düşük enflasyon ve sürdürülebilir büyüme, enflasyon hedeflemesi formülünün doğru olduğu izlenimini güçlendirdi. Bu dönemde enflasyon, mal ve hizmet fiyatlarındaki dönemsel ve sürekli artışlar olarak tanımlanıp varlık fiyatları artışı göz ardı edildi.

PARA POLİTİKASI NE YAPMALI?

2008 krizi, varlık fiyatlarındaki artışın kaynağı olan “aşırı risk iştahı” olgusunun önemini öne çıkardı. Enflasyona odaklanan para politikası uzun süren bir düşük faiz dönemini yaratınca, ekonomik birimler de enflasyon başını kaldırmadıkça düşük faiz döneminin süreceğini bildiğinden, risk iştahı arttı. Varlık fiyatları patladı. Varlık fiyatlarına kayıtsız kalan merkez bankaları, 2008’deki gibi bir krizin sorumlusu oldular.

Küresel krizin çıkışından bu yana merkez bankalarının ne yapması gerektiği yeniden tartışmaya açıldı. Tartışmadaki çeşitli tarafların görüşleri şöyle özetlenebilir: 1. Merkez bankaları, enflasyon hedefine dayalı para politikasını terk etmeli, fiyat istikrarını da gözeten, ama finansal riskleri de makul düzeyde tutan bir para politikası rejimine dönmeli.

2. Merkez bankaları, enflasyon hedefine bağlı kalmalı, oluşabilecek finansal riskler mikro ihtiyati önlemlerle önlenmeye çalışılmalı. 3. Merkez bankaları para arzının sabit bir biçimde artmasına izin vermeli, dönemsel fiyat oynamalarına kayıtsız kalıp enflasyonun eninde sonunda artan para arzıyla tutarlı bir düzeye gelmesini beklemeli.

NE HEDEFLENMELİ

Tartışmanın taraflarını ayrıntıda daha artırmak mümkün. Ama daha anlaşılır olabilmek için bu kadarı yeterli. Son öneri, eski bir öneri. Uygulanabilme şansı pek yok. İkinci öneri, bugün başta İngiltere olmak üzere uygulanmaya çalışılan bir yaklaşım. İngiltere de bu yaklaşımın çok başarılı olmadığına ikna olmaya başlamış görünüyor. İlk öneri 2008 krizi çıkmadan önce de gündemde olan bir yaklaşım. Geçenlerde küresel krizin çıkışı ve çözümü konusunda oldukça fazla kafa yoran HSBC’nin Asya operasyonlarının eski sorumlusu, şimdi bankanın küresel baş iktisatçısı Stephen King tarafından yeniden gündeme getirildi.

King, merkez bankalarının ölçülü bir belirsizlik yaratmasının risk iştahını törpüleyeceğini düşünüyor. Dolayısıyla, merkez bankalarının enflasyon hedefi gibi herkesin kolayca para politikasının duruşunu tahmin edebileceği bir durum yaratmamasını öneriyor. Merkez bankalarının belirsizlik yaratması, fiyat istikrarının ne büyük düşmanlarından biridir. Merkez bankaları risk iştahını belli bir düzeyde tutmayı da hedefleri arasına koyacaksa, belirsizlik yaratmasına da gerek yok.

Enflasyon hedefi politikası “enflasyon” teriminin yeniden tanımlanmasıyla yeniden oluşturulabilir. Hedeflenen enflasyon mal ve hizmet fiyatlarındaki ortalama artışlarla varlık fiyatlarındaki ortalama artışların bir karışımı olarak tanımlanabilir. Bunca tartışma arasında merkez bankacılar da ne yapacaklarını şaşırdılar.

Yarın devam edeceğim.