Küresel krizin çıkışından bu yana gelişmiş ülke merkez bankalarının hepsi para politikası faizini indirdi. Şu anda, hepsinde faizler yüzde 1’in altında, sıfıra oldukça yakın. Yalnızca politika faizini sıfıra yakın indirmekle kalmadılar, faizlerin uzun süre çok düşük kalacağına yönelik de piyasalara taahhütte bulundular. Amaçları faizlerin çok düşük kalacağına ikna olan ekonomik birimlerin daha fazla risk almalarını sağlamak ve bu yolla tüketim ve yatırım harcamalarını artırmalarını teşvik etmekti. Bu yaklaşım Amerika ve İngiltere’de büyük ölçüde olumlu sonuçlar verirken, Avrupa ve Japonya’da henüz arzulanan sonuçlar elde edilemedi.

Faizlerin uzun süre çok düşük kalması küresel krizin ana nedeni olarak gösteriliyor. 2000’li yıllarda küresel krizin hemen öncesine kadar gelişmiş ülkelerde faizlerin çok düşük kalmasının ekonomik birimlerin risk iştahını kabarttığı ve ölçüsüz riskler alınarak çeşitli piyasalarda fiyatların şişirildiği, sonuçta da krizin patladığı söyleniyor. Küresel krizden ders çıkarılacaksa, para politikasının, yalnızca fiyat istikrarına değil, finansal piyasalardaki balonlara da odaklanması gerektiği öne sürülüyor.

İNGİLTERE
Düşük faiz politikasının ekonomik büyümeyi belli bir düzeyde uyardığı gelişmiş ülkelerde şimdi “Balon oluşuyor mu?” sorusu sorulmaya başlandı. Krize neden olan olgunun yeniden gündemde olup olmadığı sorgulanıyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) yaptığı çalışmalarda Amerika ve İngiltere’de özellikle konut piyasasında balonların oluştuğuna ve dikkat edilmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Bir anlamda para politikasını göreve çağırıyor.

Cevabı pek bilinmeyen iki soru gündemde. İlki, para politikasının piyasalarda oluşabilecek balonları önleyip önlemeyeceği. İkinci soru ise şu: Ekonomik büyüme henüz birçok ülkede tatminkâr bir düzeye gelmemişken, belki de henüz sürdürülebilir değilken, para politikasını piyasalardaki balonları önlemeye yönelik kullanmak doğru bir yaklaşım mı?

İngiltere para politikasını daha çok büyümeye yönelik kullanmak isteyip “balon olgusu” konusunda da tedbirli olmak istedi. Makro ihtiyati önlemlerle, konut kredilerini zorlaştırmak ya da pahalılaştırmak yoluyla konut piyasasında balon oluşmasını önleyip para politikasının elini serbestleştirmeye gitti. İngiliz Merkez Bankası’na (BoE) göre, makro ihtiyati önlemler arzulanan sonucu vermedi. Balonsa, konut piyasasında balon benzeri bir olgunun yaşandığını herkes kabul ediyor. O nedenle de, BoE Başkanı geçenlerde para politikası faizinin herkesin beklentisinden daha önce artırılabileceğine vurgu yaptı. Belli ki, BoE, para politikasının, sürdürülebilir büyümeden fazla ödün vermeden balonları önleyebileceğini düşünüyor.

AMERİKA
Amerikan Merkez Bankası (FED) ise “balon” lafını pek ağzına almıyor. IMF, Amerika’da konut fiyatlarının geçen yıl yüzde 4’e yakın artmasına “Balon oluştu” diyor. hisse senedi fiyatları 2012 yılında yüzde 16, geçen yıl yüzde 32, bu yılın başından bu yana da yüzde 5.4 arttı. Bu piyasada “Balon oluştu” diyen fazla yok. FED için galiba sürdürülebilir büyüme, balon oluşmasını önlemekten daha önemli. Belki bunun kadar önemli bir başka konu, para politikasının piyasadaki balonları önlemekte kullanılamayacağı görüşü.

Bir zamanların efsanevi FED Başkanı Alan Greenspan’in deyişiyle (tam tercüme değil), “Merkez bankaları piyasalarda oluşan balonlara iğne batıramazlar, ama balon kendiliğinden patladıktan sonra ortaya dökülen pisliği temizlemek zorundadırlar” derdi. Büyük bir olasılıkla FED de önümüzdeki yıl para politikası faizini artırmaya başlayacak. Ama, bu balon patlatmak için değil, büyüme ve enflasyon arasındaki dengeyi korumaya yönelik olacak. Ercan KUMCU ekumcu@htgazete.com.tr

Advertisement