Türkiye dövizle düşüp kalkan bir ekonomi. Dövize olan bağlılığımız Türkiye ekonomisinin dışa açıklığının çok yüksek olmasından kaynaklanmıyor. Aksine, Türkiye ekonomisinin dışa açıklığı göreli olarak düşük sayılır. Dövize olan bağlılığımızın çok büyük bir bölümü kendi paramıza güvenmememizden kaynaklanıyor.
Yıllarca yüzde 50 ile yüzde 100 arasında bir enflasyon ortamında yaşamış ekonomik birimler kendi parasının değerinin istikrarlı gideceğine nasıl güvensin ki? Son 10 yıldır dönemsel hıçkırıklar yaşansa da, yıllık enflasyon tek hanede. Ama, Merkez Bankası enflasyon hedeflemesine geçtiğinden beri hedefin hep üzerinde bir enflasyonla yaşıyoruz. Önce hedef yüzde 4 idi. Olmadı, yükselttik. Son yıllarda hedef yüzde 5 oldu. Ama, hâlâ yüzde 5’in üzerinde enflasyon ile geçinip gidiyoruz. Türkiye’nin enflasyonu indirme konusunda sorunları var. Enflasyon öncelikli hedef değil. Olmayınca, döviz her zaman güvenli liman.

TORTUSU KALIYOR
Dövizle düşüp kalkan bir ülkede döviz kuru ile enflasyon arasında da çok yakın bir ilişki oluşuyor. Bu ilişki de Türkiye ekonomisinin dışa açıklığının yüksekliğinden kaynaklanmıyor. Döviz kuru Türkiye’de gelir yarışının bir parçası durumunda. Göreli fiyatları koruma adına dövize dayalı bir maliyet söz konusu olmasa da, mal ve hizmet fiyatları döviz kuru paralelinde artıyor. Dışa açıklığı Türkiye’ye göre çok yüksek olan ekonomilerde böyle bir gelişme söz konusu değil.
Enflasyon hedefini tutturmakta ciddi isek, döviz kurundaki istikrar hayati önemde olmalı. Maliye politikası doğrudan mal ve hizmet fiyatlarını etkileyebilecek bir biçimde kullanılmamalı. Bu konuya bugüne kadar yeterli önemi verdiğimizi söyleyemeyiz. İç ya da dış etkenlerle döviz kuru artışlarına çoğu zaman seyirci kalındı. Seyirci kalınmasının bir nedeni ihracata teşvik vermekti. Kur ihracatçı için dahi arzulanmayan düzeylere geldiğinde müdahale yapılması gündeme geldi. Her seferinde, ekonomide bir tortu kaldı. Tortu çok yönlü. Ölçülen enflasyon yükseldi. Enflasyon hedefinin itibarı biraz daha erozyona uğradı. Ekonomik birimlerin ileriye dönük enflasyon beklentisi biraz daha bozuldu. Çok olumlu dönemlerde dahi ölçülen enflasyonun hedef enflasyona yaklaşmakta zorlanmasının önemli nedenlerinden biri de enflasyon beklentilerindeki katılık oldu diyebiliriz.

HEDEFLER GERÇEKÇİ OLMAKTAN UZAKLAŞIYOR
Merkez Bankası’nın formüle ettiği yüzde 5 enflasyon, yüzde 5 büyüme ve yüzde 5 cari işlemler açığının milli gelire oranı senaryosu gerçekçi mi? Kısa dönemde pek gerçekçi görünmüyor. Enflasyonun yüzde 5 civarına gelebilmesine yönelik kur artışlarına geçmişteki tepkilerden kaynaklanan çok ciddi bir katılık söz konusu. Enflasyon yüzde 5’e kazaen gelse de, orada tutabilmek o denli kolay olmayacak. Yüzde 5 büyüme en gerçekçi hedef. Ama, büyüme hedefi tuttuğunda, cari işlemler açığı hedefini tutturabilme olasılığı çok düşük. Bu alanda da, kazaen bu oran tutturulabilir, ama o düzeyde sürdürülemez.
Türkiye enflasyona odaklanmak zorunda. Enflasyona odaklanan bir ekonomi politikası yelpazesi açısından döviz kurunda istikrar hayati önemde. Enflasyon sorununu çözdüğümüzde enflasyonu yüksek kılan “ihracatçı sektörlere kur yoluyla teşvik” verme kısırdöngüsü de kırılacak. İhracatçı sektörlerin verimliliği artırma yönündeki çabaları artacak. Verimlilik artışları enflasyon üzerinde ikincil olumlu etki yapacak. Şimdi bu kısırdöngünün olumsuz yanındayız.

Advertisement