Advertisement

BANK for International Settlement (BIS merkez bankalarının bankası) geçenlerde yayınladığı yıllık raporunda, Avrupa’da uzun süre devam eden çok düşük faiz politikasının yarattığı risklere dikkat çekti.

Çok düşük faizler ve çok düşük faizlerin uzun süre devam edeceği beklentisi, ekonomik birimlerin hesapsız risk almalarına neden oluyor. Normal şartlarda borçlarını ödeyemeyecek olan ekonomik birimlerin bir süre daha ayakta kalmalarını sağlıyor. Bu birimlere borç vermiş finansal kurumların aslında batık olması gereken kredileri, bilançolarında sanki sağlam kredilermiş gibi görünüyor. Böyle bir ortamda Avrupa bankalarının sağlığı, aslında kâğıt üzerinde görünenden daha kötü bir durumda.

BIS’İN HESABI

Çok yakın zamanda Avrupa’da faizlerin yükseleceği gibi bir beklenti söz konusu değil. Aksine, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) attığı adımlar arzulanan sonuçları doğurmadıkça, Avrupa’da faizlerin çok uzun bir süre düşük kalacağı beklentisi güçleniyor. Bu şartlarda, batma noktasına gelen kredilerin bir anlamda düşük faiz politikası ile yüzdürülmesi bankalar üzerinde ek bir risk oluşturuyor.

Bu yılın sonuna doğru bankaların gözetim ve denetimi tek elde toplanıp ECB’nin sorumluluğuna veriliyor. Düşük faiz politikasının yarattığı ek risklerin ECB de farkında, Avrupa’daki diğer merkez bankaları da. Örneğin, İngiltere Merkez Bankası konut faizlerinin 2.5 puan çıkması durumunda banka müşterilerinin ne kadarının hayat standartlarını değiştirmeden kredileri servis edebileceğini ölçmeye çalışıyor. Konut kedisi müşterilerinin yüzde 10’unun zor duruma düşeceği düşünülüyor. Bu küçük bir rakam değil. Bu nedenle İngiltere faizlere dokunmadan konut kredileri talebini ve arzını düşürüme peşinde.

BIS’in yaptığı hesaplara göre, küresel krizin çıkışından bu yana Avrupa’daki bankalar sermaye yeterlilik oranlarını ortalama 3 puan kadar yükselttiler. Yükseliş çok büyükmüş gibi görünse de, oldukça düşük bir düzeyden geldikleri unutulmamalı. Sermaye yeterlilik oranındaki artışın yarısı bankaların riskli varlıklarının bir bölümünü ellerinden çıkarmalarından (de-leveraging) geliyor. Yükselişin dörtte biri de daha önce daha fazla risk ağırlığı olan varlıklara şimdi daha düşük risk ağırlığı verilmesinden kaynaklanıyor. Diğer dörtte bir ise geçekten taze özkaynak konmasından geliyor. Bu hesabın içinde düşük faizlerin gizlediği potansiyel kredi batışları yok. Daha doğrusu, bu hesaplamalarda aslında batmış olup da canlı gibi duran krediler özkaynak kaybı gibi muamele görmüyor.

GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEK

Bu yılın sonbaharında tamamlanması beklenen bankacılık sektörünün yeniden gözden geçirilmesi (stres test) çalışmasında Avrupa bankalarının zayıflıklarının ortaya çıkması bekleniyor. Bu çalışmada gerçekten ciddi bir yaklaşım sergilenirse, Avrupa bankalarının oldukça fazla taze sermaye ihtiyacı içinde olacağı beklentisi hâkim. Çalışma böyle bir sonuca varmazsa, sonuçların itibarı fazla olmayacak. Beklenti paralelinde, hatta daha yüksek bir sermaye ihtiyacı çıkarsa, özellikle kamu maliyesi zayıf ülkelerde mali dengeleri daha da bozabilecek bir resimle karşı karşıya kalabiliriz.

ECB’nin konumu belli. Bugün ülkelerin mali dengelerini dahi sarsabilecek ciddi önlemler alınmazsa, yarın ECB faiz artırımına gitmek durumunda kaldığında, bankaların elinde kalabileceği bir ortamın temellerini atmış olacak. Gerçeklerle bugün yüzleşmek, aynı zamanda ECB politikalarının önümüzdeki dönemde daha da etkin olmasını sağlayacak. Başka çare de yok gibi görünüyor.