Advertisement

Bir ekonomide para politikası gevşetilip enflasyon yaratılamıyorsa, ekonomide bir sakatlık var demektir. Para politikasının kanalları tıkalıdır. Kanalın en önemli aktörlerinden biri bankacılık sektörü olduğuna göre, bankacılık sektöründe bir sorun var demektir. Bugün Euro Bölgesi’nin durumu bu. Euro kullanan ülkelerin ortak para politikası var. Politikayı oluşturup uygulayan birim Avrupa Merkez Bankası (ECB). Para politikasını gevşetti, ama enflasyon yaratamadı. Aksine, enflasyon düşüş eğiliminde. Geçen yıl sonunda enflasyon yüzde 1 idi, şimdi yüzde 0.4’e geldi. Enflasyondan değil, deflasyondan söz ediliyor. Sanayi ürünleri ve sık kullanılan tüketim maddelerinde fiyatlar zaten düşüyor. Ekonomik büyüme yüzde 0.2’de. İşsizlik oranı yüzde 11.5 oldu. Bu haliyle para politikasından bir fayda beklemek çok gerçekçi görünmüyor. Çözüm, yalnızca para politikasını gevşetmek değil, gevşeyen para politikasının çalışabileceği ortamı oluşturmak. Konu, dönüyor dolaşıyor, Avrupa’da bankacılık sektörünün onarımına geliyor.

BİR CÜMLE YETTİ

Küresel kriz çıktığından bu yana ECB’nin başarılı olduğu tek konu Euro’yu kurtarmak oldu. Yunanistan ekonomisi battığında, “Euro bir para olarak devam eder mi?” sorusu sorulmaya başlandı. Ardından, İrlanda ve Portekiz ekonomilerinin yardıma ihtiyacı oluştu. Bu üçlüye ne yapılması gerektiği tartışılırken, İspanya ve İtalya ekonomilerinin sallanmakta olduğu anlaşıldı. Euro’nun dağılmakta olduğu izlenimi giderek güçlendi. İşte o noktada ECB hiç de küçümsenmeyecek bir “sözsel yönlendirme” girişiminde bulundu. Yaklaşık iki yıl önce ECB Başkanı Mario Draghi, Londra’da yaptığı bir konuşmada “Euro’nun devamı için ne gerekirse yapılacak” dedi. Bu lafın sonuçları belki Draghi’nin de beklentisini aştı. Euro’nun geleceği konusundaki spekülasyon bitti.

İKİNCİ BİR CÜMLE VAR MI?

O günden bu yana Avrupa hisse senedi endeksi (Stoxx Europe 600) yüzde 37 arttı. İspanya tahvillerinin faizi yaklaşık yüzde 5 puan düştü (yüzde 7.5’ten yüzde 2.5’e). Yıllık yüzde 30’un üzerinde faiz veren Yunanistan bonolarının faizi yüzde 6’nın altına geldi. Yunanistan yeniden sermaye piyasalarına girmeyi başardı. Bütün bunları Draghi’nin bir cümlesi yapmadı. Ama o cümle, ülkelerin aldıkları kararlarla beraber momentumu oluşturdu.

Euro Bölgesi’nde para politikasının çalışmasına yönelik önemli bir adım bu şekilde atılmış oldu. Ama elbette yeterli değildi. Para politikasının çalışma kanalları tıkanıklıktan kurtarılmalıydı. Bu alanda çok yavaş gidiliyor. Ekim ayında bankalara yönelik “stres testi” sonuçlanmış olacak. Yaklaşık aynı dönemde bankaların gözetim ve denetimi ECB’nin sorumluluğuna verilecek. Stres testinin sonuçlarına göre, bankalara ek sermaye verilecek. Varılan anlaşmaya göre, ortak bir fon oluşturulup ECB’nin kararı yönünde bankalara ek sermaye koyacak. Şimdi, bu sorun oldu. Ortak bir fon mu kurulsun, yoksa her ülke kendi bankasına mı baksın?

Avrupa’da her şey yavaş işliyor. Son dakikada bankaların yeniden yapılandırılması konusunda çıkabilecek sorunlar, para politikası kanallarındaki tıkanıklıkları aşmayı olanaksız hale getirebilir. Bugün Euro kurtuldu diye bakılabilir, ama Avrupa ekonomilerinin kurtulduğundan söz edemeyiz. Avrupa ekonomilerini kurtarabilecek Draghi yeni bir cümle bulabilir mi? Sanmıyorum. Amerikanvari parasal genişleme de sorunu çözmez. Tıkanık boruya su basmanın bir anlamı olmadığını son altı yıldır gördük.