Advertisement

Fiyat istikrarına odaklanmış başarılı bir merkez bankasının en önemli silahı ekonomik birimlerin enflasyon beklentilerini yönlendirebilmesidir. Yönlendirme, para politikası duruşunun kamuoyundaki itibarı ile yakından ilgili olduğu gibi, “Gereğinde fiyat istikrarı için her şey yapılır” izlenimi de yönlendirme kabiliyetini artıran unsurlardandır. Bizde bu unsurlar eksik ya da yok. Son 10 yıldır “Fiyat istikrarını yakaladık” diyemememizin en önemli nedenlerinden biri Merkez Bankası’nın enflasyon beklentilerini yönlendirmede etkisiz kalmış olmasıdır.

10 yıldır yılda 4 kez Enflasyon Raporu yayınlanıyor. 10 yıldır yılda 4 kez ileriye dönük enflasyon tahminleri kamuoyu ile paylaşılıyor. 8 yıldır yılda 4 kez 24 ay sonra enflasyonun hedefe varacağı söyleniyor. Ama, ekonomik birimler söylenenlerin gerçekleştiğini göremiyor. Göremeyince, “sözsel yönlendirme” yönlendirme olmuyor. Yönlendirmenin çalışmamasının bir başka nedeni ekonomik birimler hedefe ulaşmak için Merkez Bankası’nın ne yaptığını ya da yapmadığını da anlayamıyor ve/veya göremiyor.

TEPKİ FONKSİYONU YANLIŞ

Bir merkez bankasının para politikası faizini artırması para politikasının sıkılaştırıldığı anlamına gelir. Tersine, para politikası faizi düşürülüyorsa, “Para politikası göreli olarak gevşetiliyor” mesajı verilmiş olur. Bizde, enflasyonun tepe yaptığı bir noktada, hangi nedenle olursa olsun, para politikası faizi indirilirken, para politikasının sıkı duruşunun devam ettiği söylenince, ekonomik birimlerin para politikasının fiyat istikrarını hedef aldığına inanması mümkün olamıyor.

Merkez Bankası ne zaman faiz artırıyor? Döviz piyasası kızışıp Türk Lirası aşırı değer yitirme sürecindeyken, enflasyon artıyor diye değil, döviz kurları artmaya devam etmesin diye faiz artırılıyor. Döviz piyasası sakinleşince de, faiz yeniden düşüş sürecine giriyor. Faiz artırımı da genellikle döviz kuru gelişmelerine son çare olarak düşünülüyor. Yani, para politikasının en önemli aracının kullanımı, enflasyona ve enflasyon beklentilerine değil, döviz piyasasına endeksli. Para politikasının “tepki fonksiyonu” böyle algılandığında, bir merkez bankası enflasyon beklentilerini yönlendirmekte aciz kalır.

Döviz kurunun düzeyi de, değişim hızı da bir merkez bankası açısından son derece önemlidir. Kur denince, kendi bastığı paranın dış değeri söz konusudur. Üstüne üstlük, kendi bastığı paranın değeri düştükçe enflasyon beklentilerinin ve enflasyon görünümünün bozulduğu biliniyorsa, fiyat istikrarına odaklanmış bir merkez bankası için kur gelişmeleri iki kat daha önemli hale gelir. Halbuki, bizde döviz kurlarının artmasının para politikası yoluyla teşvik edildiği dönemler bile yaşandı. Merkez Bankası bunu “ılımlı belirsizlik yaratmak” olarak kamuoyuna sundu. Bu algıyla hareket eden ekonomik birimler Merkez Bankası’nın sözsel yönlendirmelerine elbette itibar etmez. Merkez Bankası enflasyon beklentilerini yönlendirmede gerçekten direksiyona geçmek istiyorsa, piyasadaki davranışını da, kamuoyu ile iletişimini de değiştirmek zorunda. Her türlü makro ekonomik değişken üzerinde görüş bildirmek yerine, yalnızca enflasyona odaklanmalı. Enflasyon görünümü bozulduğu için, döviz kurları fırladığı için değil, para politikası faizini artırmalı. “Sıkı para politikası devam ediyor” söylevini bırakmalı. Paranın sıkılması parayı sıkan parametrelerde değişiklik yapılarak olur. Sözle değil, parametrelerle konuşmalı. Bunları yapmak için uygun zaman şimdi olabilir. Gerektiğinde, faizlerin düşmesi gerektiğini söyleyenlere gerekli cevaplar Merkez Bankası’na yarışır bir üslup içinde verilmeli. Kısacası, Merkez Bankası şimdiye kadar yapmadığını ya da yapamadığını yapabilmeli, piyasayı bu anlamda şaşırtabilmeli.

Konuşmakla itibar kazanılmıyor. Yaparak itibar kazanıldıktan sonra sözler itibarlı hale geliyor. Sözlerle yapılanlar arasında uyum arttıkça itibar da artıyor.