Advertisement

Cuma günü ekonomiyle ilgilenen herkes Moody’s kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye ekonomisi üzerine açıklamasını bekledi. Sabah olmadı. Öğlen olmadı. Akşam da bir açıklama yapılmadı. Beklenen açıklamayı daha da ilginç kılan hafta içinde Ekonomi Bakanı’nın Moody’s hakkında “Onlar iyi şeyler söylemez” yönündeki beyanatı oldu. Beyanat, “Acaba kredi notumuz mu düşecek?” sorusunu akla getirdi. Moody’s beklenen açıklamayı yapmayınca akıllara bir dizi olasılık geliyor. Olasılıkların biri Türkiye Hazinesi’nin açıklamayı erteletmesi olabilir. Bu çeşit açıklamalar kamuoyuyla paylaşılmadan önce Hazine’ye gönderilir. Görüş alınır. Materyal bir hatanın yapılıp yapılmadığı kontrol edilir. Anlaşmalı olduğundan, Moody’s açıklama öncesi bu süreci takip etmek zorunda. Yanılmıyorsam, derecelendirilen birimin (Türkiye) açıklamayı bir süre erteletme hakkı da var. Neden bu yola başvurulur?

EMİSYON

Hükümetler gelişmeler tatsızlaştığında, tatsız yorumların kamuoyunda yayılmasına karşı çıkar. Mümkünse, tatsız yorumlara baz olacak veriler gizlenmeye çalışılır. Seçim gibi siyasi açıdan hassas bir dönemden geçiliyorsa, bu dürtü daha da güçlü olur. 1980’li yıllarda “emisyon” en popüler ekonomik verilerden biriydi. Her hafta cuma günkü emisyon, Merkez Bankası haftalık vaziyetinde bir sonraki hafta yayınlanan Resmi Gazete’den öğrenilirdi. Gazeteler emisyonun ne olduğuna yönelik manşetler yapardı. Emisyondaki gelişmeler enflasyonun habercisi olarak algılanırdı. Bayram önceleri emisyon doğal olarak artardı. Bayram sonrası eski düzeylerine geri gelirdi. Kaldı ki, emisyon ile enflasyon arasında da bir ilişki yok. Ama, bu görüş o dönemin şehir efsanesi niteliğindeydi. Bayramın biri cuma gününe gelince, kural gereği haftanın son işgünü olan perşembe günkü vaziyet bir sonraki hafta Resmi Gazete’de yayınlanacaktı. Emisyon patlamıştı. Hükümet bunun bilinmesini istemiyordu. Lafın arasında zamanın Başbakan Turgut Özal, “Siz hep cuma günkü verileri yayınlıyorsunuz. Bu hafta cuma gününe ait veri yok, o halde bu haftayı pas geçin” diye telkinde bulundu. Elbette kabul edilmedi. Aksine, bu olaydan sonra emisyon rakamları günlük olarak telefon yoluyla herkese açık hale getirildi. Şimdi de bu veriler her gün internette.

IMF GÖZLEMLERİ

İşlerin iyi gitmediği bir dönemdi. Enflasyon azmış. Kamu açıkları durdurulamıyor. Türk Lirası baskı altında. Körfez krizi jeopolitik riskleri artırmış. Her şeyden önemlisi, 1991 seçimlerinin arifesindeyiz. IMF yıllık gözden geçirme toplantısını yaptı. Toplantı sonrası görüşlerini 4-5 sayfalık bir dokümanla yüksek bürokratlarla paylaştı. IMF’nin dokümanı ertesi gün gazetede çıktı. Meyhane baskısında IMF’nin eleştirilerini okuyan zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal, IMF ile yapılan toplantıdaki katılımcıları arayarak köstebeğin kim olduğunu bulmaya çalıştı. Yetmedi, Cumhurbaşkanlığı’nda özel bir toplantı yaparak fırçalamak istediği kişileri fırçalama olanağını yarattı. Devir değişti. Şimdi IMF’nin yıllık gözden geçirme toplantılarından sonra hazırlanan ve Türkiye yetkilileri ile paylaşılan doküman aynı gün IMF’nin internet sitesinde yayınlanıyor. Çünkü, bu çeşit gelişmelerden sonra, IMF, bu dokümanların kamuoyu ile paylaşılması konusunda ön izin aldı. Bu izni tüm ülkeler de vermek zorunda kaldı. “Demokrasi açıklık rejimidir” derler, ama aslında değil. Tüm dünyada “Demokrasi, iyi gelişmelerin abartılarak kamuoyu ile paylaşıldığı, sevimsiz gelişmelerin ise gizlenmeye çalışıldığı rejimdir” demek belki daha doğru. Galiba, Moody’s konusunda da demokrasinin bu ince noktasına takıldık.